• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Enes Bin Mâlik 'ASHABIM GÖKTEKİ YILDIZLAR GİBİDİR'(H.Ş.) Her hafta bir sahabinin hayatını konu alıyoruz.
Milâdı 613 yıllarında Medine'de doğan ve milâdı 709 (h.90)
yılında Basra'da vefât eden Hz. Enes b. Mâlik'in neseb silsilesi: Enes b. Mâlik
b. Nadr b. Bamdam b. Zeyd b. Haram b. Cündüb b. Amir b. Ganm İbn Adiyy b.
Neccâr, Ebû Hamzatü'l-Ensan el-Hazrecî'dir. Annesi ise, Ümmi Süleym Sehle binti
Milhan b. Halid b. Zeyd b. Haram b. Cündüb'dür. Annesi Ümmi Süleym, ensardan
olup isminin Sehle oluşu hakkında çok çeşitli ihtilâflar vardır. Bazı eserlerde
ismi Remile, Meyse ve Melike olarak zikredildiği gibi, Zamîsâi (Zümeysâ) veya
Remisâi (Rümeysâ) olarak da geçmektedir.

Hz. Ümmi Süleym müslüman olunca,
kocası onun İslâm'dan dönmesi için çok baskı yaptı. Fakat bu baskılardan bir
sonuç alamayınca kızdı ve Ümmi Süleym'den ayrılarak Şam'a gitti. Orada kısa bir
müddet ikamet ettikten sonra vefat etti.

Babasının ölümü üzerine Enes'in
annesine Ebû Talha tâlib oldu. O zamanlar Ebû Talha henüz müşrik idi. Ümmi
Süleym, onunla evlenmek için İslâm'ı kabul etmesini şart koştu. Ebû Talha bu
şartı kabul ederek Hz. Ümmi Süleym ile evlendi. Resul-i Ekrem (s.a.s.)'in
Medine'ye hicretlerinde, Enes b. Mâlik henüz on yaşlarında bir çocuk idi. Hz.
Peygamber (s.a.s.)'in Medine'ye gelişlerinde Medineli müslümanlar arasında
meydana gelen heyecan ve coşkuyu Hz. Enes şöyle
anlatmaktadır:

'Medine'nin çocukları hem koşuyorlar ve hem de 'Muhammed
geldi, Muhammed geldi!' diye bağırıyorlardı. Ben de onlarla birlikte koşmaya ve
bağırmaya başladım. Bu şekilde koşup bağırırken etrafıma baktım, bir şey
göremedim. Çocuklar ise yine bağırıyorlardı koşuşarak. Ben de koştum ve
bağırdım. Fakat etrafıma dikkat edince gelenleri göremedim. Nihayet Resulullah
ile Hz. Ebû Bekir geldiler. Biz kendilerini gördükten sonra, adını şu anda
hatırlayamayacağım adamın biri bizi şehre gönderdi. Bize 'Resulullah'ın
geldiğini haber verin' diye tenbih etti. Şehre koştuk ve müslümanlara haber
verdik. Ensardan beşyüz kişi onları karşılamaya çıktılar. Ensâr, onları
karşılayarak, 'Buyurunuz, burada emniyete kavuşacaksınız. İtaat ile
karşılanacaksınız' dediler.

Resul-i Ekrem kendisini karşılayanlarla
birlikte şehre girdi. O sırada şehrin bütün halkı Resul-i Ekrem'i karşılamak
üzere evlerinden ve dükkânlarından dışarı çıkmışlardı. Kadınlar da evlerinin
damlarına çıkarak Hz. Peygamber'in gelişini seyrediyorlardı. Resul-i Ekrem ile
birlikte gelen Hz. Ebû Bekir'i de görüyorlar ve fakat ikisinden hangisinin
Resulullah olduğunu etraflarına soruyorlardı. Ben hayatımda o güne benzeyen bir
gün görmemiştim.!

Hz. Peygamber, Medine'ye geldikten sonra bütün ensâr
kendisine hizmet etmek hususunda yarışıyorlardı. Hz. Enes b. Mâlik'in annesinin,
hizmet yarışında yapabilecek veya verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Bundan dolayı
hemen Enes b. Mâlik'i çağırıp elinden tutarak Resul-i Ekrem'in huzuruna çıktı:
'Ya Resulullah, ben fakir bir kimseyim. Sizlere yardım edecek bir şeyimiz yok.
Bu oğlumdur, yardım etmek ve hizmetinizde bulunmak üzere sizlere bırakıyorum.
Onu kabul ediniz' dedi. Resûl-i Ekrem, bu içten gelen arzuyu kırmadı. Enes b.
Mâlik'i yanına aldı. Bütün zamanlarında onu yanında bulundurdu.

Enes b.
Mâlik, Resulullah'ın hizmetine girdikten sonra O'nun bütün emirlerini büyük bir
dikkat ve itina ile yerine getirmeye çalıştı. Resul-i Ekrem ile aralarında sır
olarak kalmasını arzu ettikleri şeyleri büyük bir dikkatle muhâfaza eder ve
onları annesine bile söylemezdi. Nitekim kendisinden rivâyet edilen bir hadis-i
şerifte Enes şu olayı anlatır:

'Çocuklarla birlikte oynuyordum.
Resulullah (s.a.s.) olduğumuz yere teşrif buyurdu. Bize selâm verdi. Sonra benim
elimden tuttu. Ve beni bir işe gönderdi. Kendisi de bir duvarın gölgesinde
oturarak benim geri dönmemi bekledi. Ben, O'nun emrini yerine getirmek için
gittim, emirlerini ifa ettim ve sonra dönüp gelerek neticeyi kendilerine
bildirdim. Sonra dâ evime döndüm. Annem Ümmi Süleym neden geciktiğimi sordu. Ben
de, 'Rasûlullah, beni bir işe gönderdi' dedim Validem, 'Ne işi?' dedi. Ben de,
'sırdır' diyerek söylemedim. Annem benim bu tavrımı çok beğenmiş olacak ki bana,
'Oğlum, Resul-i Ekrem'in sırlarını iyi sakla!' dedi!'

Hz. Enes b. Mâlik,
her sabah, sabah namazında Resul-i Ekrem'in yanında bulunarak O'nunla birlikte
sabah namazını kıldıktan sonra Resul-i Ekrem'e oruca niyet edip etmediğini
sorardı. Eğer oruca niyet ettiğini öğrenirse hemen iftar yemeğini
hazırlardı.

Hz. Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'e o kadar sokulurdu ki,
adeta ikisinin dizleri birbirine değerdi. Nitekim Hayber gazvesinde, Resul-i
Ekrem, Hz. Enes b. Mâlik ile birlikte giderken dizleri birbirlerine dokunuyordu.
Hz. Enes, Resul-i Ekrem'e çok yakın olduğu gibi ailesi de çok yakındı. Nitekim
Ümmi Süleym Hayber'den sonra Hz. Safiye ile evlenen Resulullah'ın evlenme
işlerinde O'na yardım etmiştir. Yine Resul-i Ekrem, Hz. Zeyneb ile evlendiği
zaman, Hz. Ümmü Süleym, O'na yemek yaparak hizmet etmiştir. Bu arada Hz. Enes
davet olunacak şahısları çağırmakla görevlendirilmişti. Hz. Enes b. Mâlik, Bedir
gazvesinde henüz oniki yaşında olmasına rağmen savaş alanına gitmiş ve savaş
esnasında mücâhidlere hizmet etmiş bu arada Resulullah'ın hizmetini de
aksatmamıştır. Hz. Enes'e yaşının küçük olduğu hatırlatılarak Bedir'e iştirak
edip etmediği sorulduğunda, 'Bedir'den kim geri kaldı ki ben geride kalayım?'
cevabını vermiştir.

Uhud ve Hendek gazvelerinde Enes b. Mâlik yine
Resulullah ile beraberdi. Hudeybiye barışı sırasında henüz delikanlılık çağına
gelmek üzere idi. Umretü'l-Kaza'da ise Resul-i Ekrem'e refâkat ederek Mekke'ye
gitti. Daha sonra Hayber gazvesine ve Mekke fethine katıldı. Daha sonra Huneyn
gazvesinde de bulundu. Ayrıca Resul-i Ekrem ile birlikte Tâif muhâsarasına
katıldı. Veda Haccı'nda da bulunan Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'in irtihalinde
Medine'de idi.

Enes b. Mâlik, Hz. Ebû Bekir devrinde Bahreyn çevresindeki
kabilelere âmil olarak zekâtları toplamaya memur tayin edildi. Hz. Ebû Bekir'in
vefâtında Bahreyn'de idi. Sonrâ Medine'ye geldi. Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'i savaş
meydanlarına göndermeyerek yanında alıkoydu ve istişâre meclisine dahil etti.
Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'in akıl ve ileri görüşlülüğünden daima istifâde
etmiştir.

Hz. Ömer devrinde Medine'de kalan Hz. Enes b. Mâlik,
zamanlarının çoğunu fıkıh öğretmekle geçirdi. Bu duruma õmrünün sonuna kadar
devam etti. Bu arada Hz. Ömer zamanında Basra'ya göçerek orada yerleşti. Orada
da müslümanlara aynı şekilde fıkıh öğretmeye devam etti. Bir defa da İran
bölgesindeki cihad birliklerine katıldı. Tuster şehrinin alındığı savaşa katılan
Enes b. Mâlik şehir teslim alındıktan sonra ganimet mallarının Medine'ye
getirilmesi işini üstlendi. Tekrar Basra'ya dönüp şehre vardığında Hz. Ömer'in
şehâdet haberini öğrendi. Enes b. Mâlik Hz. Osman zamanında Basra'da kalarak
fıkıh öğretimine devam etti. Hz. Osman'ın son devirlerinde fitne ve fesad
olaylarına katılmamak için her imkânını kullandı. Medine'nin âsiler tarafından
tehdit altında olduğunu öğrendiği zaman. yanına Umran b. Husayn'ı alarak ashâbın
çoğu gibi Halifenin yanına hareket etti. Ertesi günü yolda iken Hz. Osman'ın
şehâdet haberini aldı. Hz. Osman'dan sonra hilâfet makamına Hz. Ali geçti.
Fitnenin en büyük merkezlerinden biri Basra şehriydi. Enes b. Mâlik, Basra'da
ikamet etmesine rağmen fitne ve fesad olaylarına hiç karışmadı. Kendisine müsbet
veya menfi açıdan yapılan fikir alışverişlerine de itibar etmeyerek hepsini
reddetti. Hz. Enes b. Mâlik, fitne ve fesad olaylarına karışmamakla birlikte
zulme ve haksızlığa karşı sessiz de kalmamış ve cephe almıştır. Nitekim Haccâc
b. Yûsuf'un valiliği sırasında yapmış olduğu zulmü gördüğünde, onu hemen
Abdülmelik'e şikâyet etmekte tereddüt göstermedi. Buna rağmen Haccâc-ı Zâlim,
Enes'in derslerine devam etmiş ve onu hoşnut etmeye gayret sarfederek dâima hâl
ve hatırını sormuştur.

Emeviler zamanında, ashâb-ı kirâmın sayıları
gittikçe azaldı. Kalanların ise değeri her gün daha da çok artmaya başladı Halk,
bu gibi zevâtı arıyor, buluyor ve onları dinliyordu. Hz. Enes b. Mâlik de
ashâb-ı kirâm içinde en uzun ömürlü olanlarından biriydi. Bu itibarla halkın
iltifâtına ve muhabbetine dâima mazhar olmuştur.

Hicretten sonra seksen
seneyi geçen bir ömür süren Hz. Enes b. Mâlik artık yaşlanmıştı. Hulefâ-i
Râşidîn devrinde yaşadığı gibi Emevilerin de pekçok hükümdarı devrinde yaşadı.
Basra şehrinde hastalandığı etrafa yayılınca, halk dalgalar halinde evine
gelerek kendisini ziyaret etti ve gece gündüz onu yalnız bırakmadı. Nihâyet
milâdı 709 yılında Basra'da Rahmeti Rahmana kavuştu. Vasiyyeti gereği Rasûl-i
Ekrem'in saçlarından bir kısmı kabrine kondu. Techiz ve tekfin işleri de yine
vasiyyeti üzere yapıldı.

Hz. Enes b. Malik, güzel huylu idi. Kendisi son
derece nazik, lâtif ve yumuşak huylu güzel yüzlü, hoş sohbet bir sahâbî idi.
Resulullah'a olan sevgisini her zaman ve her yerde açığa vuruyordu. Hz.
Peygamber'in hizmetinde bulunmak onun için son derece sevindirici, zevk verici
ve neşeli bir işti. Resulullah da onun halini her zaman takdir edip fırsat
buldukça onu hayır ile yâd eder ve hizmetini dua ile karşılardı. Resul-i
Ekrem'in vefâtından sonra Enes b. Mâlik, ders vermeye başladığı zaman Resulullah
devrini büyük bir zevk ve şevk içinde anlatır ve onun sünnetinden ve
yaşayışından söz ederken vecd içinde adeta kendinden geçerdi. Hz. Enes b. Mâlik,
her davranışını Resulullah'ın sünnetine uydurmaya çalışırdı. Resulullah'ın bütün
hal ve hareketini kendisine rehber yapmıştı. O'nu aynen taklid eder:ti. Herhangi
bir sahâbîye namaz hakkında soru sorulduğu zaman onlar hemen Enes b. Mâlik'i
örnek olarak gösterirdi.

Hz. Enes'in en önemli vasıflarından biri de
haksever olması idi. Halkı zulüm ve şiddet hareketleri ile yıldıran emirlere
şiddetle çatardı. Bu durumda kalan emirler, onu kırmamak için sözlerini küçük
bir çocuk gibi dinlerlerdi. Nitekim Hz. Hüseyin'in başı Ubeydullah b. Ziyad'a
getirildiğinde Ubeydullah Hz. Hüseyin'e karşı çirkin sözler söylemeye
başlayınca, orada bulunan Hz. Enes hemen müdâhale ederek, 'Bu baş, Rasûl-i
Ekrem'in başına benziyor' diyerek onu susturmuştu.

Enes b. Mâlik, çoluk
çocuğunun kalabalıklığı ile tanınır. Bütün ensârdan daha fazla çocuk sahibi idi.
Bu da Resulullah'ın bir duası eseriydi. Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym, oğlunu
Resulullah'a getirdiği vakit, Ondan oğlu için dua etmesini istemişti. Resul-i
Ekrem de Ümmü Süleym'i kırmayarak ellerini kaldırıp: 'Ya Rabbi, onun malını,
evlâdını çoğalt ve onu cennete sok' buyurarak dua etmişti. Bu dua' kabul olunmuş
ve Hz. Enes b. Malik'in hem malı çoğalmış ve hem de evlâtları çok olmuştu. Hz.
Enes b. Mâlik'in çocukları arasında Abdullah, Ubeydullah, Zeyd, Yahya, Halid,
Musa, Nasr, Ebû Bekir, Ömer,Alâ, Berra, Reme, Ümeyme ve Ümmü Haram'ı
sayabiliriz. Bu evlâtlarının hemen hepsi tarih'te meşhur olmuşlardır.

Hz.
Enes b. Mâlik son derece yakışıklı ve nurânî yüzlü bir kimse idi. Zaman zaman
sakalını boyardı. Bütün hayatı boyunca son derece sade ve basit bir hayat
sürmüştür. Fakir-fukara gördüğü zaman hemen yanına giderek tasaddukta bulunur,
talebelerine harçlıklar vererek onlara yardımcı olurdu. Kendisi son derece
gayretli ve cesur idi. Hiçbir şeyden korkmaz ve çekinmezdi. En çok korkulan vali
ve hükümdarlar karşısında her sözünü açıkça ve çekinmeden söyleyerek onların
kötülüklerine engel olurdu. Cihada katıldığı zaman, sanki bir ordu imiş gibi
gayet fütursuzca düşman üzerine saldırarak gözlerini yıldırır ve onları
korkuturdu. Talebelerinin sayısı oldukça fazladır. Bunlar arasında tanınmış
pekçok tâbiîn vardır. Hasan-ı Basrî, Süleyman Temri, Katâde, Muhammed b. Sîrin
el-Ensârı, Saîd b. Cübeyr bunlardandır. Rivâyet etmiş olduğu hadis-i şeriflerin
sayısı oldukça fazla olup bunların pek çoğu ittifak halinde hadis kitaplarında
zikredilmiştir.

Hz. Enes (r.a.)'in rivâyet ettiği meşhur bazı hadis-i
şerifler:

'Zâlime yardım, onu zulmünden alıkoymaktır. '

'İnsan
sevdikleri ile beraberdir'

'Ey nas, takvânıza dikkat ediniz. Şeytan sizi
aldatmasın'

'İçinizden bir kimse, bir felâkete uğraması yüzünden, ölümü
temenni etmesin; ölümü dileyecek hale gelenler; 'Ya Rabbi, hayat hakkımda
hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, hayat hakkımda hayırlı olmadığı zaman ruhumu
kabzet' desin'

'Resul'i Ekrem efendimize dokuz yıl hizmet ettim, onun
bana bir kez bile, 'şu işi yapmasaydın-da böyle yapsaydın' dediğini yahut onun
benim bir işimi ayıpladığını görmedim. '
  
2366 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın