• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis

Fransa'da ertelenen eçimlerinn ikinci turu 28 Haziran Pazar günü yapılacak.

Macron 28 Haziran'dan sonra 2022'ye odaklanıyor.

25-06-2020
Medyaparis haber Merkezi

Fransa'da 15 Mart'ta ilk turu yapılan belediye seçimlerinin 22 Mart'ta yapılması öngörülen, fakat yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele önlemleri çerçevesinde ertelenen ikinci turu 28 Haziran Pazar günü yapılacak. Bu gelişme, ilk turu salgının patladığı bir ortamda gerçekleştirildiği için kıyasıya eleştirilen Emmanuel Macron ve Edouard Philippe hükümetinin virüsle mücadelesinin nihayet kazandığına işaret ediyor.

Aslında Fransa, salgınla mücadelesini konu alan 6 Mayıs tarihli bir önceki yazımızda altını çizdiğimiz gibi, gerekli önlemleri en az altı hafta geç alması sonucunda hastanelerinin yoğunluktan tıkanması ve çoğu ileri yaştaki bakıma muhtaç vatandaşlarının kaldığı huzur evlerine el atamaması nedeniyle ortaya çıkan vaka/ölüm oranının yüksekliğiyle şok geçirmişti. Kaynakları kısıtlı üçüncü dünya ülkelerine özgü bu durum, aradan geçen altı haftada önemli ölçüde düzeldi. İleri yaştaki bağımlı kişilerin kaldığı evlerde (Ehpad) hayatlarını kaybedenlerin sayısının -çoğu salgınla mücadelenin başında olmak üzere- bugün 11 bine dayanmış olması nedeniyle, ölüm oranları kaçınılmaz olarak epey yüksek (yüzde 18,7) bir düzeyde kalmaya devam ediyor; fakat 160 bin dolayındaki toplam vaka ve 300'ün altında kalan günlük artış sayısıyla kontrol sağlanmış görünüyor.

Cumhurbaşkanı Macron'un 14 Haziran akşamı yaptığı Ulusa Sesleniş konuşmasında belirttiği gibi, Fransa'nın Mayotte adası ile Guyana gibi denizaşırı toprakları dışında, ülke içindeki ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yönelik mevcut seyahat kısıtlamaları tümüyle ortadan kalktı, okullar açıldı. Okullarla ilgili karar, 4 Haziran'da MedRxiv adlı sağlık bilimleriyle ilgili haberler yayımlayan internet sitesinde yayımlanan bir araştırmaya göre, bilinenin tam aksine, küçük çocukların yetişkinlere oranla 2 ila 7 kez daha az enfekte olduğunun ve virüsü daha az bulaştırdığının ortaya çıkması üzerine alındı.

Fransa'nın karantina uygulaması başarılı oldu

Fransa geç kaldığı salgınla mücadelede sonradan sıkı önlemlere başvurmasaydı bugünkü nispi başarıyı da yakalayamazdı. Bu başarıda 8 hafta boyunca kesintisiz olarak uygulanan, (yürüyüş/evcil hayvan gezdirme dahil) temel ihtiyaçlara erişime sınırlı olarak imkan veren genel karantina önlemlerinin rolü büyük oldu. Evden çalışmayan, iş yerlerine gitmek zorunda olan kişilere tanınan istisnalar dışında, halkın tümünün evde kalması salgının kontrol altına alınmasına doğal olarak olumlu etki yaptı.

Bunun yanı sıra, külfetin toplumun tüm kesimlerine eşit biçimde paylaştırılmasının, toplumsal dayanışma bakımından olduğu kadar anayasal ilkelere uyum açısından da önemli olduğunun altını çizmek gerekir. Macron 13 Nisan'da yaptığı Ulusal Sesleniş konuşmasında, Mart ortalarında başlatılan genel karantinanın, nüfusun bir bölümü için, özellikle ölüm riski yüksek kronik hastalar ve çok ileri yaştaki vatandaşlar için, bir süre daha uzatılabilme olasılığını dile getirdiğinde, anayasa hukukçuları ve Kanserle Mücadele Ligi Başkanı Axel Kahn gibi bazı ünlü doktorlar böyle bir uygulamanın yol açacağı yaş ayrımcılığına (agisme) ve demokratik anayasaların belkemiğini oluşturan kanun önünde eşitlik maddesine aykırılığına işaret ederek ayağa kalkmıştı. Bu itirazlar üzerine Macron söz konusu düşüncesinden geri adım atmış ve "Fransız vatandaşları arasında ayrımcılık yapmak istemediğini, virüsten korunmayı bireylerin sorumluluğuna bıraktığını" açıklamıştı.

Sonuçta temel ihtiyaçlara erişime açık, kesintisiz genel karantina uygulaması, toplum kesimleri arasında ayrımcılığı da, market önlerinde yığılmaları ve caddelerde kalabalıklaşmayı da büyük ölçüde engelledi. Fransa 11 Mayıs'ta normalleşme adımları atmaya başladığında vaka sayıları binin altına düşmüş ve bu olumlu gelişme ölüm oranlarına da yansımıştı. 11 Mayıs öncesi ölü sayısı 25 binin üzerindeyken, aradan geçen süre içinde bu sayı 30 bin eşiğinde sabitlenmiş görünüyor.

Ekonomik ve toplumsal tahribatı gidermek güç olacak

Bununla birlikte, turizm ve bağlı sektörler başta olmak üzere dünya ekonomisine ağır darbe indiren salgının, Fransa gibi ekonomik ve toplumsal sorunlarla çalkalanan ve bu süreçte uzun süre genel ve kesintisiz karantina uygulamak zorunda kalan ülkelere faturasının daha da ağır olduğunu kabul etmek gerekir. Toplumlar bakımından, salgını alt etmek için alınan sağlık önlemleri kadar, asıl ikinci dalga olarak nitelenen karantinanın yol açtığı ekonomik ve sosyal tahribatı gidermeye yönelik önlemler de önem taşıyor.

Bu açıdan bakıldığında, tablo Fransa için de iç açıcı değil. İlk çeyrekte yüzde 5,8 oranında küçülen ülkede, resesyonun bu yıl itibarıyla yüzde 9-10 düzeyinde gerçekleşmesi bekleniyor. Ayrı bir analiz konusu olmakla birlikte, Macron ve Philippe hükümetinin resesyon ortamında istihdamı destekleyen önlemlere ağırlık vermesine karşın, işsizliğe kalıcı çare bulmasının ve salgınla mücadele önlemleri çerçevesinde gelir kaybına uğrayan sektörleri tatmin etmesinin, AB Komisyonu'nca önerilen 750 milyar Avro tutarındaki yardım paketine karşın kolay olmadığı da ortada. Bu bakımdan, sosyal taleplerin ve sokakta hak arayışlarının önümüzdeki dönemde yaygınlaşacağını tahmin etmek pek de güç değil.

Böyle bir tabloyu yaşayan toplumların ilk fırsatta faturayı iktidardakilere kesmesi doğal, ama belediye seçimlerinin ikinci turu siyasi hesaplaşmaya uygun görünmüyor. Bir kere, ilk tur ertesindeki değerlendirmemizde altını çizdiğimiz gibi, belediye seçimlerinin yapıldığı toplam 35 bine yakın beldenin 30 binden fazlasında belediye başkan ve meclis üyelerinin büyük kısmı seçilmiş bulunuyor. Bu itibarla, seçmenin yüzde 64'ünün ikinci tur için sandığa gitmesi zaten söz konusu değil. Fransız Kamuoyu Araştırmaları Enstitüsü'nün (İfop) son anketine göre, ikinci turda oy kullanması gereken seçmenin de sadece yüzde 38'inin sandığa gitmesi bekleniyor.

İlk turda belediye seçimlerinde başarılı olan iki siyasi parti vardı. Bunlardan biri oylarını katlayan Yeşiller (EELV), diğeri ise Marine Le Pen'in yeni ismiyle ulusalcı çizgiye çektiği partisi Ulusal Birlik (RN) idi. Katılımın düşük olacağı bu turda bu iki partinin önde olduğu yerlerde seçimi kazanmaları bekleniyor. Macron'un partisi LREM'in ise bu seçimlerin kaybedeni olduğu daha ilk turda belli olmuştu.

Macron'un hedefi artık 2022 seçimleri

Kamuoyu Araştırma Şirketi Odaxa Enstitüsü Direktörü Gael Sliman, Macron'un salgınla mücadele döneminde hatalarına karşın edindiği bir miktar desteği normalleşmeyle birlikte yitirdiğine işaret ediyor. Anketlerde desteği yüzde 33 düzeyinde görülen Macron'un 2022 seçimleri yolunda yeni bir sayfa açmaya ihtiyacı olduğu açık. Yarı-başkanlık sistemlerinde halk desteğini yitiren cumhurbaşkanları yeni bir sayfa açmak için sıklıkla başbakanlarını harcarlar. Fransa'da bu hep böyle oldu. Ama Macron'un, salgınla mücadele döneminde popülaritesi kendisinden daha yüksek olan (yüzde 39) Edouard Philippe'i görevden alması, RTL'ye göre, ekonomi ve maliyenin iplerini ellerinde bulunduran Gerald Darmanin ile Bruno le Maire Matignon (başbakanlık için yanıp tutuşuyor olsa bile) sürpriz sayılacaktır.

Françoise Ferroz Le Monde'da yayımlanan başyazısında, Macron'un artık Philippe'le mi, yoksa bir başka isimle mi yola devam etmenin uygun olacağını uzun uzun ölçüp biçmesi gerektiğini vurguluyor. Ona göre, eski Cumhurbaşkanı Hollande'ın yeni çıkan "Répondre à la crise démocratique" başlıklı kitabında belirttiği gibi, halkın yaşadığı her sorunun sorumlusu olarak gördüğü cumhurbaşkanları için başbakanlar etkin bir koruma kalkanı oluşturmuyor. Hollande bu nedenle başbakanlığın lağvedilerek başkanlık sistemine geçilmesini önermişti.

Macron son Ulusa Sesleniş konuşmasında, Le Pen'in kendisine yakıştırdığı "küreselci" etiketini adeta yırtıp atarak, "Gaulliste" bir söylemle, hedefinin artık "ABD ve Çin'den bağımsız bir Avrupa ve Fransa" olduğunu ilan etti. Bu söylem, kendisine "Gaulliste" sağ kesimden oy getiren başbakanını değiştirmeyeceği izlenimi veriyor. Ama Fransız medyası Macron'un 28 Haziran'dan sonra en azından kabine değişikliğine gitmesine ve kabinesini başta polis şiddeti nedeniyle pek sevilmeyen İçişleri Bakanı Christophe Castaner gibi bazı isimlerden arındırmasına kesin gözüyle bakıyor.

["Agur, ETA artık yok" (Aralık 2018), "Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli" (2006) ve "Euskal Herria: İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği" (1999) kitaplarının yazarı olan Akın Özçer emekli Dışişleri mensubudur]


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın