• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis

Haddini bil yasar Nuri! "5 Vakit Namazı ve Cuma namazı kılmayan", TV ekranlarında küfür eden Yaşar Nuri haddini aşarak saçmalamaya başladı! İmamlara yapılan bu saygısızlığı şiddetle KINIYOR, DERHAL ÖZÜR DİLEMEYE ÇAĞIRIYORUZ.

Dini haberler olarak sahte mehdilerin ve sahte din adamlarının hep karşısında olduk ve olmaya devam edeceğiz.

Nedir bu “hoca” geçinenlerin uçkurları ile derdi? Nedir bu milletin onlardan çektiği?

Zekeriya bey porno film izlerken yakalandı otelde. “İbret almak için izledim, n’olmuş?” dedi utanmadan.

Sahte mehdi Adnan her gün tv de mankenlere kur yapıyor ve “kedi gibi güzelsin kız maşşallaaaaaah, inşaallllaaaahhh” diyor.

Yaşar bey, ilk karısını boşadı, ikincisi ile evlendi. Onu da bıraktı, sekreteri ile çıkmaya başladı. Şimdi ondan da ayrıldı 25 yaşında genç bir kıza aşık olduğunu magazin programında ilan etti 65 yaşındaki adam.

 

Evet Yaşar Nuri...

"Bilindiği üzere din hizmetlerinin omurgasını, camide ve cami dışında yaptığı her türlü hizmetle, sürekli insanlarla iç içe olan toplumun gönül doktorları imamlar teşkil etmektedir. Halkımıza namazlarında mihrapta rehberlik eden imamlardır. Minberinde insanımıza ilim ve irfanı anlatan yine imamlardır. Kürsülerinde onları sağlam bilgileriyle aydınlatan yine imamlardır. Minarelerinde ezan seslerini hiçbir zaman eksik etmeyen yine imam ve müezzinlerdir.

Kanaatimizce toplumda "yanlış bir imam anlayışı"nın oluşumuna katkı sağlayan ve bu hususta en etkili olan konulardan birisi de imamların maaş alarak bu görevi yerine getirmeleri mevzuudur. İnsanlar maalesef bunu anlamakta çok büyük güçlük çekmekte ve neden imamların para karşılığı bunu yaptıklarını bir türlü ya anlamak istememekte ya da anlamak için çaba sarf etmeye yanaşmamaktadırlar. Bu görevin maaş almadan da yapılacak bir görev olduğunu düşünmekte ve hata etmektedirler. Bir takım popülist söylemlerinde etkisiyle "para karşılığı namaz kıldıran imam algıları" insanların kafalarına iyice yerleşmekte ve bu yanlış imam anlayışı üzerinden meselelere bakmakta, zamanla dine ve dini değerlere karşı da yabancılaşabilmektedirler. Oysa mesele göründüğü kadar basit değildir ve herkesin doğru bir din, dindarlık ve imam anlayışına sahip olması için popülist söylemleri bir kenara bırakıp, konunun özünü anlamak için çok ciddi çabalar sarf etmeleri gerekmektedir.

İmamların ücret almalarına karşı çıkan diğer bir zihniyetin söylemleri de "İslâm'da kim daha ehil ise o kişi müslümanların önüne geçer, imam olur ve namazı kıldırır" anlayışıdır. Oysa böyle bir düşünce ilk bakışta iyi niyetli gibi görülebilir belki, ama kesinlikle gerçeği yansıtmayan boş ifadelerdir. Sadece temenni kabilinden lakırdılardır. Duygusal yönü ağır basan popülist söylemlerdir. Gerçekle de ilgisi ve alakası olmayan zoraki yorumlardır. Zira imamet sadece namaz kıldırmak değildir. İmamlık ciddi bir vazife olarak görülmez, karşılığında hak edilen ücret fazlasıyla alınarak bu sorumluluk yerine getirilmezse, dini ilimleri okumanın ve öğrenmenin hiç bir cazibesi kalmayacaktır. Hiç bir gencin imamlık gibi onurlu bir görevi öğrenme, ömrünü bu işe adama ve onu deruhte etmesini beklemeye hakkınız da olamayacaktır. Zira ortaya ilgi çekici cazip imkanlar sunmazsanız, bu işi en iyi şekilde yapacak zeki ve kabiliyetli insanları bulmanız mümkün olamayacaktır. Çünkü maddi anlamda bir geleceği olmayan imamlığa insanlar ilgi göstermeyecekler ve kimse çocuğunun imam olmasını istemeyecektir. Geriye kalanlarla da yapılacak böyle bir din hizmetinden nasıl bir verim elde edileceği ise tecrübelerle sabittir.

Siz bu maddi imkanları imamlara sunmadığınızda ve onları toplumda saygın bir konuma yükseltmediğinizde bazı şarlatanlar ortalığı kaplayacak ve ucuz ve kolaycı söylemlerle hem kendilerinin hem de dini yaşamak isteyenlerin ahirette de kaybetmelerine zemin hazırlayacaklardır. Bütün bunların doğal sonucu olarak, İslam'ın ve camilerin içine düşeceği hali öngöremeyen ya da bunu önceden tasavvur etmekten aciz olanların bu tür ucuz söylemleriyle hareket edilmeyeceği açıktır ve bu husus doğru anlaşılmalıdır. Bu hüsnü kuruntuları seslendirenlerin ve buna aldanıp aynı ifadeleri papağan gibi tekrarlayanların diğer bazı İslam ülkelerinde yaşanan dini hayata, oralardaki karmaşaya, karışıklığa, sefalete, cehalete ve camilerin içine düştüğü ve düşürüldüğü hallere bakmaları yerinde ve uygun olacaktır.

Zira toplumda hak ettiği saygınlığı ve itibarı göremeyen bir meslek zaman içinde yok olup gitmeye mahkumdur ve zaten yok olup gitmektedir. Siz hafızlık yapan ve dini ilimleri öğrenen bir gence iyi bir gelecek vaad etmezseniz, kim o kadar zamanını, gözünün nurunu ve emeğini o işi harcayacaktır?

Öte yandan maaş almadan bu işi yapmaya çalışanlar ara sıra çıksa da, onlar da başka şekillerde zaten o ihtiyacı camiye gelenlerden çıkarmasını bilmişlerdir.

Mesela iskat ve devrin ortaya çıkmasının nedenleri iyi araştırılmalıdır. Bir takım dini ritüellerin bugün bile para karşılığı yapılmış ve yaptırılıyor olmasının nedenleri çok iyi araştırılmalı ve değerlendirilmelidir. Mezarlıklarda ve türbelerde rastlanan bir takım hurafelerin sebepleri araştırılırken bu konuda göz önünde bulundurulmalıdır.

Parasız imamlık yaptıklarını iddia edenler zaten bir yolunu bulup çeşitli adlar altında, sadakalar ve yardımlar toplayarak bu ücreti almışlardır ve bundan sonra da alacaklardır. Ya da bu kimseler vaaz ve sohbet adı altında çıkardıkları cdlerin ve kasetlerin veya yazdıkları kitapların yükünü cemaatlerinin sırtına yıkarak buradan ciddi gelirler elde etmesini bileceklerdir. Maaş almasalar bile ortaya koydukları kalitesiz ürünlerden telif adı altında daha fazlasını almaktan kaçınmayacaklardır. Kendilerini seven saf müslümanları ise kandıracak ve bu imamlığı Hak rızası için ve maaş almadan yaptıkları yalanını söyleyerek hem taraftar toplayacak, hem de maaş alan imamların itibarını sarsmaya çalışarak kendi konumlarını güçlendirmenin yolunu ve kurnazlığını bu şekilde bulacaklardır.

Dolayısıyla imama hak ettiği değer ve ücret, adil, şeffaf, net ve en güzel bir şekilde ödenmezse o toplumda dine ve dini değerlere saygı giderek azalacak ve bu görev ya zayıf, korkak, pısırık, tembel, zavallı, çaresiz, başkasının eline bakan "yarım hoca"ların eline kalacak, ya da bir takım yetersiz kimseler bu görevleri ele geçireceklerdir. Zira tabiat boşluk kabul etmeyecek ve her zaman bir takım hoca geçinenler bu durumu fırsat bilerek bu boşluktan istifade etmenin yollarını arayacaklardır.

Onurlu bir şekilde görev yapacak, bilgisi ve ahlakı mükemmel, sağlam, güvenilir, nitelikli ve kaliteli imamlardan yana tavır koymak yerine, bu tür maaş almadığını söyleyen yarım hocalara ve cahillere meydanı bırakanların bu konunun sonuçlarını iyi değerlendirmeleri uygun olacaktır. Atalarımızın da dediği gibi "yarım doktor candan, yarım hoca da imandan" edebilecektir. Bütün dünyada kaliteyi, hayrı, erdemi, iyiliği ve takvayı teşvik etmeyen ve bunun için ciddi anlamda çaba sarf etmeyenlerin, bunların yokluğunun doğuracağı bütün olumsuz sonuçlarda veballerinin olacağını bilmeleri gerekmektedir. Çünkü hayırlı işlerde yarışmayan ama lafa gelince mangalda kül bırakmayanların yaptıkları işlerin kötü sonuçlarına hem dünyada hem de ahirette katlanmaları gerekecektir ve bu ilke kıyamete kadar değişmeyecek sosyal bir gerçekliktir. Konu ile ilgili ayetler üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. (Ra'd, 13/11; Enfal, 8/53; Fetih, 48/23.)

Öte yandan hiç kimseye muhtaç olmadan, her şeyi özgürce ve korkusuzca dile getiren ve söylediklerini yaşayan bir imam ancak dinin saygınlığını koruyup onu en güzel şekilde temsil edebilecektir. Milletin eline ve avucunan bakan, onuru beş paralık edilmiş bir imamın sözüne insanlar zaten değer vermeyeceklerdir ve o imamın da etkin bir  görev ifa edebilmesi mümkün olamayacaktır. Onunla alay edenler bile çıkabilecektir. Mesela toplu halde bir yerde yemek yerken en ağır şakaları imamlara yapmaktan çekinmeyen ukala ve basit insanlar olabilecektir. Sözlerinin nereye gittiğini düşünmeden konuşarak imamların kalplerini kırabilecek ahmaklar çıkabilecektir. Özellikle cahil olan zavallılar böyle imamlarla dalga bile geçebileceklerdir. Bu durumdan, sinsi bir sevinç duyan yarım gönüllü inanmışlar da yangına körükle gidecek, imamları itibarsızlaştımak ve konumlarını daha da zayıflatmak için bu durumu fırsata dönüştürmenin yollarını arayacaklar ve bunu yapmaktan asla kaçınmayacaklardır.

Dolayısıyla en iyi şekilde kendisini yetiştirmiş bir imamı, böyle vahşi insanların arasına savunmasız bir şekilde atıp parçalanmasına ve onurunun iki paralık edilmesi seyirci kalmak, ne ahlakla ve ne de vicdanla bağdaşabilecektir. Bu itibarla, imamları hiç bir kimseye muhtaç etmeksizin insanca yaşayacağı ücreti ve her türlü sosyal hakkı verdikten sonra ondan başarılı hizmetler vermesini bekleyebilirsiniz.

İmamı korunmasız, savunmasız ve itibarsız halde milletin eline avucuna bakan kimse olarak insanların önüne geçirdiğinizde, sayıları Hz. Peygamber zamanından beri hiç eksilmemiş olan münafıkların açık ve gizli saldırılarına onları maruz bırakmanız kaçınılmaz olacaktır. Bu yarım gönüllü inanmış tiplerde imamlarla uğraşmaktan başka iş bilmeyecekler ve sürekli imamların açığını aramayı kendilerine meslek edineceklerdir. Buldukları her fırsatta da imamları itibarsızlaştırmak ve değerlesizleştirmek için ellerinden geleni yapacaklardır. (Yanlış anlaşılmaya fırsat vermemek için hemen belirtelim ki bizim burada kast ettiğimiz gördüğü bazı eksiklikleri müftülüğe şikayet ederek düzelmesini sağlayan iyi niyetli kimseler değildir. Bunlarla diğerlerini karıştırmamak gerekir.) Geçmişte bunu hem cami içinden, hem cami dışından yapanlar olmuştur. Bugünde maaelesef bu tipler aynı şekilde müslümanların yaşadıkları her coğrafyada bu görevlerine aynen devam etmektedirler.

Dolayısıyla imamların cemaatin her türlü işinde istişare edilen, sözü dinlenilen, kanaat önderi, selâhiyetli kimseler olmasını sözde değil özde isteyenlerin imamlara hak ettikleri bu saygınlığı kazandırmak için mücadele etmeleri elzemdir.

Bizim burada kast ettiğimiz imamlar elbette halkın ve cemaatin içerisinde ilmiyle, ahlakıyla, irfânıyla örnek alınacak kaliteli ve dürüst imamlardır. Yoksa işini hakkıyla yapmayan bazı imamları bize örnek gösterek bizim savunduğumuz bu fikirlere karşı çıkmak cehaletten ve kafasızlıktan başkası olamayacaktır. Zira "sui misal emsal olmaz" ilkesinden hareketle kötü örnek misal olarak gösterilemez. Her zaman kötü örneğe bakarak geneli hakkında karar verenler de mutlaka yanılırlar. Bizim kast ettiğimiz din gönüllüleri, işinde mükemmel olan imamlardır ve bunların sayısı da her geçen gün inşallah artmaktadır ve artacaktır. Yoksa yanlış yapan bir imama bakarak tüm imamları karalamak ve burdan bütün bir camiaya saldırmak meseleye yüzeysel bakan seviyesiz, çapsız, basiretsiz ve kapatisesiz kimselerdir. Bu nedenle onların önyargılı düşünce ve söylemlerine itibar etmemek gerekmektedir.

Nitekim bir öğretmen hata yaptığında tüm Milli Eğitim camiasını karalamak, bir asker hata ettiğinde tüm orduyu suçlamak, bir doktor yanlış yaptığında tüm doktorlara kızmak, bir polis suç işlediğinde tüm Emniyet Teşkilatına yüklenmek nasıl yanlış ise, bir imamın yaptığı yanlışa bakarak tüm imamlar hakkında kanaat sahibi olmak, bütün imamları töhmet altında bırakmak, buradan da İslam'a saldırmak ve ona olan kinini kusmak ancak kötü niyetli insanların ya da bir takım beyinsizlerin yapabileceği bir şeydir.

O tiplerin bu söylemleriyle bazı cahil kimseleri kandırıp yanlarına çekmeleri mümkün olmakla beraber, aklı başında düşünen sağduyulu insanları kandırabilmeleri mümkün olamayacaktır. Ama bu tiplerin insanların çoğunun kafalarını karıştırdıkları da bir gerçekliktir. Bu itibarla, bizim imam derken kast ettiğimiz işini en iyi şekilde yapan bilgili, ihlaslı ve sağlam karakterli kimselerdir. Yoksa işini iyi yapmayanları başkalarına model olarak göstermemiz zaten söz konusu değildir ve olamaz.

Diğer taraftan, "tüm imamlar böyledir zaten" diyerek genelleme yapan, seçici olmak nedir bilmeyen, toptan imamlara sataşan ve onlara saldırmayı alışkanlık haline getiren yarım gönüllü inanmış kimselere ise söylenecek fazla söz yoktur. Zira bunların acilen bir ruh hekimine görünmeleri yerinde olacaktır. Çünkü kaliteli imamların bu tür seviyesiz konuşmalara ayıracak zamanı ve verecek cevabı yoktur ve olmamalıdır. Bunlara sadece hastanenin yolunu göstermek gerekmektedir. Bu tipleri muhatap olarak almak ve onlarla konuşmak bile yanlıştır.

Çünkü iletişim, doğru düşünmesini bilen, karşı tarafa saygı gösteren, hoşgörülü, anlayışlı, kafası çalışan, biraz mantık ilimlerini okumuş kimselerle yapılabilecek bir faaliyettir. İmamlara bu şekilde saldıran zavallı beyinsizlere verilecek en iyi cevap onları muhatap kabul etmemek ve sözlerine de hiç itibar etmemektir. Belki onlar da bu vesile ile oturup biraz okurlar ve sağlam muhakeme ile konuşup yazmak nasıl bir şeydir bu konuda biraz kafa yorabilirler. Aynı şekilde okuduğunu doğru anlamaktan aciz, dar görüşlü ve dar kafalı kimselerin de muhatap olarak alınmasını makul ve mantıklı bulmadığımızı belirtmemiz uygun olacaktır.

Öte yandan aldığı maaşı yetersiz olan bir imamın salim kafa ile oturup dini konularda kendisini geliştirmesini beklemekte biraz hayalcilik olacaktır. Hak ettiği ücreti kendisine verdikten sonra ondan işini en iyi şekilde yapmasını ve mesleğinde ilerlemesini istemeye hakkınız olabilir. Bu göreve geldikten sonra mesleğinin hakkını veremeyenlere bir takım yaptırımların olması da elbette gereklidir. Bu nedenle, tek işinin imamlık olduğunu bilenler bu vazifeye devam etmelidirler.

Ayrıca şunu da belirtelim ki bizim kanaatimize göre bir imamın tek ve asil görevi sadece imamlık olmalıdır. Başka işlerle ilgilenmesine gerek kalmayacak, toplumda saygı görmesine ve değer verilmesine yol açacak ciddi maddi karşılık mutlaka verildikten sonra sadece bu görevle meşgul olması, dini bilgilerini sürekli yenilemesi kendisinden beklenmeli ve istenmelidir. Hala başka işler yapacak olanların mesleğe devam etmelerine de kanaatimizce imkan verilmemelidir. Zira bir koltuğa iki karpuz sığmayacaktır. Birini ihmal etmesi ve adaletten ayrılması söz konusu olacağından tek işi mükemmel şekilde yapmak esas olmalıdır. Bir imamın hak ettiği saygınlığa tekrar kavuşabilmesi için onun gerçek bir imam olmaya çalışması ve sadece imamlığı tercih etmesi şarttır. Hala "ben ticaretle de meşgul olacağım" veya "mevlithanlık da yapacağım" diyenler de bu göreve asla getirilmemelidir.

Diğer taraftan imamı, sadece namaz için görevlendirilmiş bir "namaz kıldırma memuru" gibi görmek, din ile devleti, din ile dünya işlerini birbirinden ayrı gören, meseleye pozitivist ve materyalist gözle bakan bir anlayışın ürünü olabilir. Bugün bu anlayışa Müslüman olduğunu iddia edenlerin ve imamları sadece namaz kıldrıma memuru olarak görenlerin sahip çıkması ve onlardan daha çok bu yanlışı savunması ve seslendirmesi de oldukça düşündürücü ve hayret vericidir.

Kısaca, sadece namaz kıldırdığı için değil, o zamana kadar edindiği bilgiler nedeniyle ve bu bilgileri camiye gelen kadınlara, çocuklara ve diğer insanlara aktardığı, bu işe zamanını ayırdığı için imam saygıyı ve ücreti hak etmektedir. Yoksa bu ücret, sadece namaz kıldırma karşılığında alınmış bir para asla değildir. Zaten imamın kendisi de namazını kılacağından bu maaşı sadece namazla ilişkilendirmek son derece hatalı ve sakıncalı bir tutumdur.

Cuma ve bayram namazlarında cemaate önderlik yapması, beş vakit namazı kıldırmak için camide o göreve ehil olarak hazır bulunması ve vaktini oraya harcaması nedeniyledir. Namaz kıldırdığı için değil, camide hazır bulunma sorumluluğunu deruhte ettiği için hoca maaşı hak etmektedir. Bir başka ifadeyle imam, maaşı namaz kıldırdığı için değil, dini ilimleri öğrendiği, kendisini sürekli geliştirdiği, ömrünü bu işe adadığı,  insanlarla sağlam bilgilerini en güzel şekilde paylaştığı, toplumda bir kanaat önderi olduğu, yol gösterdiği, ışık saçtığı, toplumsal yaraları sardığı, iyiliği teşvik ettiği, kötülükleri engellemeye çalıştığı, toplumsal kalkışmaları yatıştırdığı, küsleri barıştırdığı, insanlara model olduğu ve camide beş vakit hazır bulunduğu içindir. Bu farkı anlamaktan aciz olanların bir kez daha konuyu ciddi şekilde analiz etmeleri uygun olacaktır.

Özetle ifade edecek olursak, imamlar yaptıkları bu görevler nedeniyle hak ettikleri ücreti almalı, özgürce konuşacak rahatlığa kavuşturulmalı ve geleceğinden endişe  taşıyacak şekilde kendisini asla baskı altında hissetmemelidir. İmamın Hz. Peygamber'in vekili olduğu da hiç bir zaman akıldan çıkarılmamalı, mihrapta ve hayatın her anında tıpkı Hz. Peygamber gibi bu emaneti taşıdığı göz önünde bulundurulmalıdır. Öte yandan imamın da bu sorumluluğu kaldıracak ve taşıyabilecek kabiliyet ve kapasitede olması gerekmektedir. Bu özellikler sahip imama, cemaatin de saygı da kusur etmemesi ve imamı, Peygamber'in vekili mevkiinde görüp ona itaatı ve saygıyı elden bırakmaması gereklidir. Ancak bu şekilde dinimiz İslam daha doğru bir şekilde yaşanacak ve hak ettiği saygınlığa kavuşabilecektir. Aksi takdirde imama yapılan saygısızlık hem Hz. Peygamber'e, hem de İslam'a yapılmış bir saygısızlık olarak yerini alacaktır".


Evet Yaşar Nuri....Kafanıza göre fetva vermeyi ne zaman bırakacaksınız? Olur olmadık yerlerde densiz çıkışlarınızla kimlere şirin gözükmeye çalışıyorsunuz? Yoksa yeni aşık olduğunuz bayana mı?

İşte Yaşar Nuri'nin "Densiz"  Söylemleri....

"İmamların Kıldırdığı Namazlar Geçersiz"

Show TV'de konuşan Yaşar Nuri Öztürk, imamları ayaklandıracak bir iddiada bulundu.

Yaşar Nuri Öztürk'ün canlı yayında söylediğine göre Kur'an'ı Kerim'i parayla satmak kesinlikle haram!

Ancak hocanın Kur'an çevirileri kitapçılarda para karşılığı satılıyor. Aynı şekilde internet üzerinden de Kur'an çevirileri için para isteniyor.

Mesala yayın yılı 2011 olan son Kur'an tefsiri 28 TL'den satışta...

O NAMAZLAR GEÇERSİZ

Hoca'nın dediğine göre "namaz kıldırma karşılığı aldıkları paralar haram"... Canlı yayında "Kur'an'ı Kerim'i para karşılığı satmak haram mıdır?" sorusuna yanıt verirken sözü Diyanet'in maaşlı imamlarına getiren Öztürk şunları söyledi;

"Kur'anı Kerim'i parayla satmak gayet tabiii haram! Hiç bir dini değeri parayla satamazsın. Eğitim hizmeti yapıyorsan o eğitim hizmeti için aldığın para meşrudur. Namaz kıldırarak alınan paraların tümü haramdır. O namazlar da geçersizdir. Kimse bunun aksini iddia ve ispat edemez."

Yaşar Nuri Öztürk, Diyanet'te görev yaptığı süre içinde babasının kendisine "Din hizmeti yaparak diyanetten aldığın para hırsızlıktan daha kötüdür. Derhal buna son ver" dediğini de söyledi.

İLAHİYAT HOCASININ PARASI HELAL

Bilindiği gibi Yaşar Nuri Öztürk de İlahiyat Fakültesi'nde kendi deyimi ile 28 yıl boyunca öğretim hizmeti verdi. "Dini" konularda gençleri eğiten hocanın aldığı para bu durumda "haram olmuyor mu?".

Yaşar Nuri Öztürk, kendi durumunu "eğitim hizmeti" istisnası içine soktu ve dedi ki;

-"Eğitim hizmeti veriyorsanız, tabii karnınızı bir yerde doyuracaksınız. Ben ilahiyat profesörüyüm eğitim hizmeti vermişim 28 yıl üniversitede ve maaş almışım. Ben insanlara namaz kıldırarak o maaşları alsaydım külli haramdı o bana..."

 

dinihaberler

 

 

www.camiye.com


 



3458 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın