• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis

Kimlik kartında “Marion Anne Perrine Le Pen” yazıyor.'KAÇAK' YABANCILARA AVUKATLIK YAPTI. CAMİLERİN DENETLENMESİNİ İSTİYOR

   Marine Le Pen Herkes onun için “aşırı sağcı” diyor. O ise kendisini “milli sağcı” olarak adlandırıyor. Adı “Marine Le Pen” olarak biliniyor. Halbuki kimlik kartında “Marion Anne Perrine Le Pen” yazıyor. Herkesin hemfikir olduğu gerçek ise, Fransa’da aşırı sağcı veya aşırı milliyetçilerin bayrağını taşıyan Marine Le Pen 22 Nisan-6 Mayıs tarihlerinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin kaderini tayin edecek adaylar arasında yer alıyor olması. Son kamuoyu yoklamaları doğruyu söylüyorsa, Nicolas Sarkozy’nin seçimin ikinci turunda Le Pen’in oyları olmadan yeniden seçilmesi mümkün değil. Paris’in ünlü banliyösü Neuilly-sur-Seine’de 1968 yılında dünyaya gelen Marine Le Pen çocukluk ve gençlik çağını 1972 yılında Milli Cephe (FN) partisini kuran ve yaklaşık 40 yıl boyunca partinin mutlak liderliğini yürüten babası Jean-Marie Le Pen’in gölgesinde yaşadı. 1976 yılında iki ablasıyla beraber babasının Paris’teki dairesine yönelik suiskastten kılpayı kurtuldu. 1984 yılında 16 yaşındayken anne ve babasının olağanüstü medyatik boşanma sürecini yaşadı. Evi terk eden annesinin sesini bir daha ancak 15 yıl sonra duyabildi.

'KAÇAK' YABANCILARA AVUKATLIK YAPTI

 Okul çağında Le Pen adını taşımanın “kolay olmadığını” kendisi söylüyor. Ama bu adı taşımanın avantajları da olmadı değil. Paris’te “sağcıların fakültesi” olarak bilinen Paris-II-Assas’ta hukuk eğitimi gördü. Aynı dönemde babasının partisine üye olarak politikaya ilk adımını attı. 1992 yılında avukat oldu ve Paris’te hem babasının hem de FN’nin avukatlığını yapan bir hukuk bürosunda işe başladı. Bu dönemde müşterileri arasında Fransa’da “kaçak” yaşayan yabancıların olduğunu ifade ediyor.

KOMÜNİSTLERİN BOŞLUĞUNU DOLDURDU

 İlk seçim deneyimini 1993 yılında 24 yaşındayken genel seçimlerde yaşadı. Babası kendisini Paris’in şık ve lüks semti 16’ıncı bölgeden aday gösterdi. Fransa’da ilk defa 1984 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yankı uyandıran FN’nin önü 1990’lı yıllardan itibaren Fransa’daki iki turlu seçim sistemi nedeniyle sistematik biçimde kesilmeye başlanmıştı. Marine Le Pen zar zor da olsa 1998 yılında ülkenin en kuzeyindeki Nord-Pas- de-Calais bölgesinin bölge meclisi seçimlerinde ilk defa seçilmeyi başardı. 20’inci yüzyılın ilk 80 yılında madenleri ve sanayisiyle ünlü bu bölgede, üretimin işgücü maliyeti düşük ülkelere kaymaya, fabrikaların kapanmaya ve Fransız Komünist Partisi ve sol sendikaların SSCB’nin çöküşüyle birlikte toplumsal zeminlerini kaybetmeye başlamasıyla birlikte işçi sınıfı boşlukta kalmıştı. İşte bu boşluk derhal FN tarafından doldurulmaya başlandı. Bölge Marine Le Pen ve partisinin yeni seçim zemini haline geldi. Marine Le Pen 2004 yılında Avrupa Parlamentosu’na seçilmiş olsa da o günden bu yana kuzeyin sanayiden arındırılmış bölgelerini bırakmıyor.

PARTİ MİLİTANLARININ OYUYLA SEÇİLDİ

 Marine Le Pen için 2011 yılı siyasi kariyerinin dönüm noktası oldu. 1950’li yıllarda Fransa’da siyasete atılan babası, milliyetçi dostlarıyla kurduğu FN’nin varisi olarak kızı Marine’i gösterdi. Baba Le Pen’in bu tavrı parti içinde sancılı yaşansa da Marine Le Pen Ocak 2011’de düzenlenen bir kongrede parti militanlarının oylarının yüzde 67’siyle yeni lider seçildi. Bu yıl yapılacak cumhurbaşkanlığına adaylığı da partinin politik bürosu tarafından Mayıs 2011’de oy birliğiyle onaylandı.

MÜSLÜMANLARA KARŞI LAİKLİK VURGUSU

 Marine Le Pen başkan olduktan sonra partinin kalıplaşmış milliyetçi ve aşırı sağcı politikalarında değişikliğe gidilmedi. Ancak Marine, babasının sert ve kaba tavırlarına oranla daha yumuşak ve toplumda “kabul görebilecek” bir üslup benimsemeye başladı. Örneğin FN eskiden “Fransız Müslüman” terimini ağzına almazken şimdi kullanmaya başladı. İslam konusu parti için “verimli” bir seçim malzemesi olmaya devam etmekle birlikte, bu konudaki eleştirileri topluma kabullendirmek için “laiklik” kavramına bağlılık da işlenmeye başlandı. Halbuki geçmişte köktendinci Katolikler ile dava yoldaşlığı yapan baba Le Pen’in ağzından laiklik sözcüğünü duymak olağanüstü nadir rastlanan bir durumdu. Marine Le Pen bugün kendisini “işgalci aşırı İslam’a karşı laikliğin vazgeçilmez savunucusu” olarak takdim ediyor. “Helal” ete karşı “mücadelenin” bayrağını taşıyor. İsrail ve Yahudilerle “barışmaya” çalışıyor.

CAMİLERİN DENETLENMESİNİ İSTİYOR

 Marine Le Pen cumhurbaşkanı adayı olarak bugün Fransız seçmenine partisinin 40 yıllık politikalarından oluşan bir tür potpuri sunuyor aslında. Bunlar arasında ülkede “kaçak” ikamet eden tüm yabancı göçmenlerin sınırdışı edilmesi, “İslamcı” hareket ve bireyleri “barındırdığı” tahmin edilen mahallelerde sistematik olarak aramalar yapılması, camilerin denetlenmesi, cezaevlerindeki Müslümanların kontrolü, çifte vatandaşlığın sona erdirilmesi, çifte vatandaşların Fransız vatandaşlığı ile sahibi oldukları diğer vatandaşlık arasında seçime zorlanması ve suçla mücadele için polise olağanüstü yetki ve olanak verilmesi da var. Le Pen bu çerçevede polis ve jandarma için 15 bin kişilik yeni kadro açacağı vaadinde bulunuyor.

FRANSA'YI AB'DEN ÇIKARACAK

 Marine Le Pen, iktidara gelmesi halinde Fransa’nın AB macerasını sonlandırmaya da niyetli. Her şeyden önce AB antlaşmalarının feshedilmesini veya en kötü ihtimalle “ulusal egemenlik ve kimliklerin dikkate alınarak” yeniden müzakere edilmesini istiyor. Fransa’daki siyasi partilerin çoğunluğu gibi Avrupa Komsiyonu’nun yetkilerinin azaltılmasını savunuyor. “Maliyeti yüksek olduğu için yok olacağını” öngördüğü Euro’dan Fransa’yı çıkartmak istiyor. Ülkeyi böylelikle “AB teknokratlarının ve bankaların diktasından kurtaracağını” söylüyor.

AMAÇ AFRİKA'YA GERİ DÖNÜŞ

 Le Pen’in AB ötesi dış politikasında da ilginç öneriler var. Bu önerilerin temelinde dünyanın “çok kutuplu” bir yörüngeye girdiği tespiti yatıyor. Bu tespitten yola çıkılarak Fransa’nın “ABD yörüngesini terk etmesi” ve NATO’dan çıkması isteniyor. Böylelikle Fransa’nın dünyadaki sesinin daha fazla yankı yapacağı ve dünya olayları üzerinde “egemen bir devlet” olarak daha fazla ağırlığını hissettireceği tezi işleniyor. Fransa’nın Afrika’ya “geri dönmesi” ve Çin, Endonzeya, Malezya ve Hindistan gibi belli başlı Asya ülkeleriyle ikili özel ilişkiler kurması isteniyor.

AÇIK BİR TÜRKİYE POLİTİKASI YOK

 Marine Le Pen’in Türk-Fransız ilişkileri temelinde spesifik bir Türkiye politikası yok. Ancak Ankara’nın olası AB üyeliğine, gerek siyasi hareketinin geleneksel AB karşıtlığı gerekse nüfusu kalabalık ve ezici çoğunluğu Müslüman bir ülkenin AB üyesi olma ihtimali açısından yıllardır karşı çıkıyor. Bu tutumunun “Türkiye düşmanlığı” olarak algılanmasına itiraz ediyor. Marine Le Pen’in bu yıl Şubat ayında Fransız Anayasa Konseyi’nden geri dönen “Ermeni soykırımını inkarın cezalandırılmasına” ilişkin yasa teklifine karşı tavır almasının ardında ise “Türkiye dostluğu” değil iç siyasete dayalı bambaşka hesaplar yatmakta.

İKİNCİ TURUN KADERİNİ TAYIN EDECEK

 Kamuoyu yoklamalarına bakacak olursak Marine Le Pen’in seçimin 6 Mayıs’ta yapılacak ikinci turuna kalma şansı yok. Anketler kendisini Nicolas Sarkozy ve François Hollande’ın en az 10-12 puan gerisinde, yüzde 14-17 çatalında gösteriyor. Seçimi kazanmasa da elde edeceği bu oy oranıyla ikinci turun kaderini tayin edecek adaylar arasında yer alacağına kesin gözüyle bakılmakta. Alacağı her oy özellikle Nicolas Sarkozy üzerinde baskı unsuru olacak. “Cesur Yürek”, “Gladyatör” ve “Kuzuların Sessizliği” gibi popüler filmleri seven Marine Le Pen, ya Sarkozy’nin “ipini çeken” ya da Sarkozy’yi “kurtaran” aday olacak. Burada da Sarkozy’nin perde arkasından kendisine vereceği tavizler belirleyeci olacağa benziyor. Le Pen’in seçmenlerinin oyları olmaksızın Sarkozy’nin ikinci turda yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi neredeyse mümkün değil

 

  ntvmsnbc

www.camiye.com

.



294 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın