• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis

Eski Devlet Bakanı Kemal Derviş, Paris'teki Diplomasi Akademisi'nde dünya ve Avrupa ekonomisini masaya yatırdı.

Eski Devlet Bakanı Kemal Derviş, Paris'teki Diplomasi Akademisi'nde dünya ve Avrupa ekonomisini masaya yatırdı.

Avrupa'da yaşanan borç krizi, Yunanistan, İspanya ve İtalya'daki durum ve krizden çıkış yollarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Derviş, Avro Bölgesi'ndeki krizin gerçekten çok ciddi boyutlara vardığını ve Yunanistan'la başlayıp başka ülkeleri de içine aldığını belirtti. Avrupa'da izlenmesi gereken ekonomik politikayla ilgili ciddi bir tartışmanın olduğuna vurgu yapan Kemal Derviş, "Gelişmekte olan ülkelerin çeşitli krizler yaşarken çok iyi öğrendikleri gibi, kriz anında, piyasalar aşırı tepki gösteriyor ve piyasaların karşısında ancak çok ciddi bir mali güçle durulabilirse krizin üstesinden gelinebilir" dedi.

Derviş, krizin yalnızca Avrupa Merkez Bankası sayesinde atlatılabileceğini söyledi.

Kemal Derviş, "Bunun aynısı ABD'de 2008 yılında görüldü. Amerikan Merkez Bankası bütün gücüyle birden müdahale etti ve hazine ile birlikte duruma hakim olabildi. Avro Bölgesi'ndeki ülkelerin tek ve ciddi sorunu, Merkez Bankalarını kaybetmiş durumda olmalarıdır" şeklinde konuştu.

Bugün İspanya'da herhangi bir şekilde krize müdahale edebilecek bir Merkez Bankası olmadığını dile getiren Derviş, "Avro Bölgesi'ndeki ülkelerin Merkez Bankaları merkezileştirildi. Avrupa'nın merkezi bir mali politikası da merkezden ekonomik karar verme mekanizması da yok. Ama merkezde bir Avrupa Merkez Bankası var. Piyasaların çok aşırı davrandığı kriz anlarında Avrupa Merkez Bankası bu krize yeterli ölçüde cevap veremiyor, bence konunun en önemli nedeni bu" ifadelerinde bulundu.

Yunanistan'ın durumunun İspanya'dan farklı olduğunu belirten Derviş, "Yunanistan'ın borç yükü ödenemez boyutlarda, özel borcun önemli bir kısmının silinmesinden sonra bile Yunanistan'ın borcu olağanüstü boyutlarda ve ülkenin hiç kuşkusuz kamu sektöründen ek yardım alması, sadece yeni borç biçiminde değil, eski borçların azaltılması için de yardım alması şart" dedi.

İspanya ve İtalya gibi ülkelerin güçlü ekonomiye sahip olduğunu ifade eden Derviş, "Bence bu iki ülkenin hiçbir şekilde uzun vadede bu kadar zor durumda kalmaları için temel bir neden yok. Ama bu mali kriz ve spekülatif hareketler, korku, panik durumu yüzünden İspanya, 10 yıllık borçlanmayı ancak yüzde 7 gibi bir faiz oranıyla yapabildi. Ekonomisi küçülüyor, bu hiçbir şekilde devam edemez. İşsizlik yüzde 25'lere dayandı, gençlerin işsizliği yüzde 50 civarında" diye konuştu.

Fransa'nın durumuna da dikkat çeken Kemal Derviş, Cumhurbaşkanı François Hollande ve onun gibi düşünenlerin olduğunu, bunlara İtalya Başbakanı Mario Monti'nin de katıldığını hatırlatarak, "Hollande'nin başını çektiği bu düşünceyle; sert, hızlı ve aşırı kemer sıkma politikalarıyla bu iş yürümez. Daha çok zamana ihtiyaç var. Maliye politikalarına büyüme boyutunu katmanız gerekir. Örneğin; yatırım harcamasıyla cari harcama aynı tutulamaz. Tabii yapısal reformların da gerçekleştirilmesi şart. Aslında her ülkenin durumu birbirinden biraz farklı ama genelde, şu anda sadece 1 yıl değil, 2-4 yıldır bu kadar küçülen ekonomilerde büyüme yeniden başlayamazsa bütün bu borç sorununun hallolması mümkün değil. Neticede borcun yükü, milli gelire oranıyla ölçülür. Milli gelir düşmeye devam ederse, borç oranını indirmek hayal olur" dedi.

Daha evvel Türkiye'nin de 2001 yılında kriz yaşadığını izah eden Derviş, "Türkiye'de 2001 yılında krizin Şubat ayında patlak vermesiyle çok ciddi bir milli gelir düşüşü oldu. Ama döviz kurunun serbest bırakılması ve yapısal reformların Meclis'ten hızla geçmesiyle, hemen ardından 2002 yılının ilkbahar aylarında yani 18 aylık bir süre içinde büyüme başladı. Dolayısıyla 1 yıllık bir daralmayla 3-4 yıl süren daralma kıyaslandığında, tabi ki insanlar ve toplumlar için uzun suren bir kriz çok zor. 1 yıl birçok zorluğa katlanılabilir ama 3-4 yıl aynı şekilde artan zorluklara katlanmak kolay değil" şeklinde konuştu.

Türkiye'nin o dönemde kur ve ihracat araçlarından yararlandığını, özellikle 2002'de ihracatın Türkiye'de büyümeyi çok desteklediğini ifade eden Derviş, "Maalesef Avro Bölgesi'ndeki ülkeler o kur aracına sahip değiller. Kur sabit ve krizden çıkmak için çok önemli bir araç olan esnek kuru kullanamıyorlar, dolayısıyla durum hiç iç açıcı değil" dedi.

Avro Bölgesi'nde çok ciddi bir mali politika takip edilmesi gerektiğini söyleyen Kemal Derviş, "Güney Avrupa ülkelerinde belli bir kemer sıkma politikasına devam etmekten başka bir çare yok ama bunun dozajı ve zamanlaması gerçekten çok önemli. İlaç fazla ağır olursa veya dozajını arttırırsanız hasta ölür. İlaç iyi bir şey ama ilacı da makul bir dozla ve makul bir zamanlamayla vermek gerek" ifadelerini kullandı.

Derviş, büyümeyi destekleyen tedbirlerin alınmasının gerektiğini belirterek, "Avrupa Yatırım Bankası'na acil ek sermaye sağlanması gerekiyor. Bu da ortak tahvil meselesi, gerçi buna Almanya itibar etmiyor. Ama Avrupa çapında özel ortak proje yatırımları konusunda ilke olarak mutabık kalınabildi. Fransa'nın öncülüğünde Almanya ve diğer ülkelerin de büyümeye daha çok önem veren bazı tedbirleri almaya yönelmeleri ve bu düşüncenin destek görmesi lazım. Bu desteğin hızla yerine getirilmesi şart.

Maalesef tedbirler eninde sonunda kabul ediliyor ama kriz çok ilerledikten ve teker patladıktan sonra, yeni boyutlar kazandıktan sonra oluyor. Hemen hareket etmek yerine çok geç davranılıyor, bunun son 2 yılda birçok örneği yaşanarak görüldü" diye konuştu.

Derviş, kısa vadede daha hızlı hareket edebilen, daha büyük kaynakları hızla ortaya koyabilen Avrupa Merkez Bankası'nın desteğine ihtiyaç olduğunu belirterek, "İspanya ve İtalya'nın tahvillerini, faizler daha makul bir düzeye ininceye kadar Avrupa Merkez Bankası almalı. O sayede İspanya için yüzde 7'yi aşmış olan, İtalya için yüzde 5,5-6 civarında olan faizleri çok daha makul seviyelere geri götürmek bence mümkün. Böylece zor durumda olan bu iki ülkenin başlattığı yapısal reformların etkili olması için gereken zaman sağlanmış olur. Bu 6 ay veya 1 yıl sürebilir.

Birçok yapısal reform aslında kabul edildi, fakat bu reformlar emek piyasasında olsun, kurumsal yapıların değişmesi açısından olsun, bunlar zaman alan şeyler ve neticeyi hemen göstermezler. Dolayısıyla neticenin hemen alınması, yani bu faizlerin düşmesi için Avrupa Merkez Bankası'nın çok acil devreye girmesi bence kaçınılmaz" dedi.

Avrupa Merkez Bankası'nın devreye girmesi kadar Almanya'nın ve bazı cari fazlası olan Kuzey Avrupa ülkelerinin çok daha genişlemeci politikaları kabul etmesinin de son derece önemli bir nokta olduğunu kaydeden Kemal Derviş, "Ülkeler arasında cari işlemler dengesizliği olunca bütün yükü cari açık veren ülkelere yüklemek aslında hata" diyerek cari açığı fazla olan ülkelerin de bu cari fazlalarını azaltmaları için harekete geçmelerinin şart olduğunu belirtti.

Almanya'nın cari fazlasının milli gelirinin yüzde 5,5'ini oluşturduğuna dikkat çeken Derviş, "Mutlak miktar, Çin'in cari açığıyla aynı, ama gayrisafi milli hasılaya oran olarak baktığımız zaman Almanya'nın iki misli daha fazla verdiğine şahit oluyoruz" ifadelerinde bulundu.

Almanya'da ücretlerin çok yavaş arttığını ve ülkenin rekabetçi gücünün yüksek olduğunu belirten Derviş, "Almanya'da ücretlerin yıllık yüzde 4-5 artması, bugün Avrupa'nın kendi içinde yeni bir dengeye ulaşması için büyük katkıda bulunur. Çünkü Almanya'da ücretlerin bu şekilde artması ve Güney Avrupa'daki ücretlerin artmamasıyla birlikte aslında Avro Bölgesi içinde bir devalüasyon gerçekleşmiş olasıdır.

Almanya'da maliyetler artacak, Güney Avrupa'daki maliyetler daha az artacak veya hiç artmayacak. Almanya ve Almanya'ya yakın bazı Kuzey Avrupa ülkeleri, ücretlerini artırarak bu dengeye büyük katkıda bulunabilirler ve bunun da sonuçları 1-2 yıl içinde kendini gösterir. Böyle bir ayarlama, bütün yükü güneye veren ve güneyde deflasyon gerektiren bir stratejiden çok daha uygun olur" dedi.

Almanya'da ücretlerin artmasının Alman halkının alım gücünü güçlendireceğini ifade eden Derviş, "Bu Almanya için çok zor, zararlı bir şey değil. Ama Almanlar diyor ki 'bu bizim dünya içindeki rekabetçi gücümüzü azaltacak, örneğin Çin'e karşı.' Ama Almanya'nın bu kadar büyük cari işlemler fazlası vermesi, rekabetçi gücünün biraz azalması, ihracat-ithalat dengesinde biraz ithalat lehine gelişmenin olması, Almanya'yı zor durumda bırakmaz.

Dolayısıyla bahsedilen tedbirlerin ötesinde ikinci olarak üzerinde durulması gereken konu, Almanya'da ücretlerin -tabii sorumsuzca, ekonominin kaldıramayacağı ölçüde değil- önümüzdeki 2-3 yıl içinde ciddi bir biçimde artması gerekiyor" şeklinde konuştu.

Kemal Derviş,

"Avro Bölgesi krizden çıkış yolu arıyorsa, adres belli, bu da Avrupa Merkez Bankası'nın ciddi şekilde ve hızla hareket etmesi gerekiyor ve bu sadece bankalara likidite vermekle olmaz. Bu daha evvel denendi, 1 trilyon likidite verdi, birkaç hafta sonra bu likiditeyle bankalar devlet tahvili aldı, o devlet tahvillerinin değeri düşünce bütün likidite operasyonu aslında fazla bir şeye yaramadı. Avrupa Merkez Bankası piyasaya müdahale ederek faizleri düşürmezse diğer tedbirlerin (yapısal reformlar, Avrupa Yatırım Bankası'nın yatırımları gibi) yeterli olacağını pek olası görmüyorum. Avrupa Merkez Bankası devreye girmeden krizin ortadan kalkacağına ben inanmıyorum" dedi.

Yapısal reformların ve Avro Bölgesi'ndeki iç dengenin devalüasyonsuz, yani Güney Avrupa ülkelerinin Avro'dan çıkmadan düzelmesi için Güney ülkelerinde belli bir kemer sıkma politikasının devamı gerekeceğine işaret eden Derviş, bu politikanın sertlik derecesinin önemli olduğunu, aşırı sert olması durumunda olumsuz sonuç verebileceğini söyledi.

"Aynı zamanda Almanya'nın ve onunla birlikte Avusturya, Hollanda ve İsveç gibi ülkelerin, yani Kuzey grubunun daha genişlemeci politika izlemeleri ve özellikle ücret politikasıyla, Avrupa içindeki bozulmuş dengeler yeniden yerine konabilir ve Avro işlemeye devam edebilir" diyen Derviş, Avro Bölgesi çapında Bankalar Birliği'nin inşa edilmesi, tasarruf mevduat garantilerinin Avrupa tarafından üstlenmesi, çok daha federal bir yapının ve ortak bir maliye politikasının ortaya çıkmasının mutlaka gerekli olduğunu ifade etti.

Derviş, "Ama bu yarın olamaz, haftaya da olmaz, bunun olması için aylar ve yıllar gerekecek. Parlamentolardan bir takım yasaların geçmesi gerekecek. Kısa vadedeki krizi, önleyebilecek tek kurum Avrupa Merkez Bankası'dır" dedi.

 

iha



393 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın