Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı bölgedeki sivil toplum kuruluşları ile bir araya geldi.

Uluslararası polis teşkilatı İNTERPOL'un Genel Sekreteri Ronald K. Noble'un davetlisi olarak Fransa'nın Lyon kentine gelen Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ziyaretinin ikinci gününde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)'de bölgedeki sivil toplum kuruluşları ile bir araya geldi.

DİTİB'de konuşan Yazıcı, Cumhuriyet hükümetinin bir üyesi olarak, resmi ya da gayri resmi gittiğimiz her heryerde, yerleşik, örgütlenmiş hemşerilerimizi, kardeşlerimizi mutlaka ziyaret ediyoruz. Sedece Fransa'da değil, Belçika'da, Almanya'da, Hollanda'da hertarafta Türk insanı gerçekten çalışkanlığını, üretkenliğini ve yaptıkları ile ortaya koyduğu farkı göstermektedir, bundan ötürü hepinizi tebrik ediyorum. Dışişleri Bakanlığımız çok sessiz bir şekilde yeniden yapılanıyor, özellikle Afrika'da temsilciliğimiz olmayan ülkeler vardı, bunları görev telakki ediyor, imkanlarımızı zorlayarak, diplomatik temsilciliklerimizle paralel, elçiliklerimize fiziksel mekanlar oluşturuyor, kadrolarımızı tahsis edip, yetişmiş elemanlarımızı, diplomatik ilişkilerimizi geliştirmek ve sürdürmek üzere bu ülkelere gönderiyoruz.

Ekonomik büyüklüğün daha iyi anlaşılması için kıyas yaparak anlatıyoruz, 2002 ile 2012 yi kıyaslıyoruz, 2013ü 2014ü kıyaslıyoruz, Türkiye, siyasi tarihi ile baktığımız zaman hep çalkantılı süreçler ile geçmiş, darbeler, müdaheleler ile geçmiş. 1950 tarihinden beri her 10 senede bir milli iradeye, milletin kendi kaderini tayin erme hakkına müdahele olmuş. Türkiye'nin büyümesi, bugün geldiği seviyenin altında yatan en önemli faktör Türkiye'de sağlanan güven ve istikrardır. 2002 yılında 70 Cent e muhtaç bir ülkeydi, Türkiye'ye kimse kredi vermiyordu, çok yüksek faizle ve kısa vadeler ile bulabildiği krediyi kullanıyordu. Türkiye'nin ihracat gelirleri 36 milyar dolardı, 2013 sonu itibarı ile Türkiye'nin ihracat gelirleri 156 milyar dolar olarak gerçekleşti ve Türkiye 225 ülkeye ihracat yapar duruma geldi.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, bakanları dünyayı dolaşırken gündemleri ile alakalı sektör temsilcilerini yanlarında götürmektedirler.

 Devletle birey arasındaki hukuki çerçeveyi çok iyi tasarladık, bunu dillendirmedik ama uygulama ile ortaya koyduk. Devleti var eden bireydir, millettir, millet dediğimiz kavram bir ırk tanımı değildir, millet bir araya gelmiş, ortak tarihi, kültürü, inancı ve değerleri olan insanlar kümesinin adıdır, devleti işte bu millet var eder. Devlet, bir arada yaşama kararlılığı olan milletin hukukunu korumak, kamu düzenini tesis etmek ve sürdürmek, insanların hak ve özgürlüklerini güvence altına almak olan bir hizmet organizasyonudur.

Bizim devlet birey anlayışına göre devletin hakkı yoktur, devletin ödev ve görevleri vardır, hak insana aittir. Cumhuriyet hükumeti olarak bütün faaliyetlerimizin merkezinde insan var, birey var, onun huzuru, güvenliği, geleceğe dair beklentileri bizim için son derece önemli.

12 yılı aşkın bir süredir yaptığımız tüm bütçelerde ödeneği en fazla artan iki alan sağlık ve eğitim olmuştur. Türkiye'nin fert başına milli geliri Kasım 2002 tarihinde 3000-3500 dolar iken bugün yaklaşık 10800 dolar.

Bizim tarihimizde hesabını veremeyeceğimiz, haksız olarak nitelenecek hiç bir yükümüz yoktur. Her sene 24 Nisan geldiğinde, dünyanın değişik yerlerinde Ermeniler ve onların bulunduğu ülkelerin yöneticileri Türkiye aleyhinde bir kampanya başlatıyorlar, Ayın 23'ünde Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ilk defa, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak 1915 Ermeni olaylarına ilişkin mesaj yayınlamıştır, bunlar önemlidir. 1915 olayları için dünyayı dolaşıp Türkiye'yi düş duruma düşürme senaryoları üretiyorlar, kendi tezlerini desteklemek amacı ile bir takım eylemler tasarlayıp onu Türkiye'ye mal etmek isteyenler var.

Biz insanı önemsiyoruz, bütün faaliyetlerin merkezine insanı yerleştiriyoruz, Türkiye cumhuriyeti vatandaşı için ne istiyorsak, komşularımız için, kardeşlerimiz için, dost ve kardeş ülke halkları içinde aynı şeyleri istiyoruz, biz kesintisiz demokrasi istiyoruz, biz insan haklarının yok sayılmamasını istiyoruz, biz insanların egemenlik haklarını özgürce kullanabileceği ortamların oluşmasını istiyoruz, Suriye politikamızda ve Mısır'da olup bitenlere karşı duruşumuzun merkezindede bu yaklaşım, bu insana verdiğimiz değer yer alıyor.

Yeri geldiği zaman insan haklarına vurgu yapan, hatta demokratik hakların öncüsü olarak kendilerini kabul eden kesimler Mısır söz konusu olduğunda, Suriye söz konusu olduğunda sesleri çıkmaz.  Ağustos ayında ilk defa millet cumhurbaşkanını seçecek, yine ilk defa bulunduğunuz yerlerde oy kullanacaksınız.

Şimdi çok yapay bir tartışma başlatılıyor, 1 Mayıs kutlaması. Bir devlet vatandaşın toplantı yürüyüş hakkını icra edeceği alan oluşturmamışsa o devlet despottur. Devletin görevi kamu düzenini tesis etme, bozmaya çalışanlar varsa onu önlemedir, çünkü bütün hakların temelinde güvenli bir biçimde yaşama hakkı vardır. Gösteri yürüyüşü demokratik haklardan birisidir, devlet gösteri yapacak vatandaşın gösteri hakkını kullanacağı alan oluşturmuşsa hiç bir birey ben orada değil burada yaparım deme hakkına sahip değildir.

Cumhuriyet Hükumeti, Türkiye cumhuriyeti devleti, onun ilgili birimleri, İstanbul'da, gösteri hakkını kullanacak vatandaşlar için alanlar belirlemiştir, ulaşım sorunu yoktur, o halde birileri kalkıpta inadına ben illede Taksim'de yapıyorum diyorsa bununda demokratik hakla izah edilir hiç bir tarafı yoktur. Semboliktir, olay olmuş orada yıllar önce, ölenler olmuş, ha onun içinde gel, bir heyet belirle, çelengini koy, saygı duruşunda bulun ama gösteri yapacağın alana git gösterini orada yap. Bunu çok farklı şekilde takdim ediyorlar, güç denemesi yapıyorlar, hiç kimse devletten, hükumetten daha güçlü değildir, böyle bir şey olamaz, hiç bir bireyinde bunu sınamaya kalkışmaması gerekir. Bu vesile ile bende bu konuda duruşumuzun, yaklaşımımızın bu olduğunu bir kez daga hatırlattım dedi.

dha

Yorumlar