• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis

'Dünyayı iyilik değiştirecek.'

'Asıl iyilik, bizi her türlü kötülüğün egemenliğinden kurtaran Rabbimize imandır.'

Türkiye Diyanet Vakfı tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen “Uluslararası İyilik Ödülleri Töreni” İstanbul Haliç Kongre Merkezinde gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katıldığı özel gecede çeşitli kategorilerde iyilik ödüllerine layık görülenlere ödülleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Başkanı Kahraman, Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, İstanbul Valisi Şahin ve Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş tarafından verildi.
Türkiye Diyanet Vakfının yeryüzünde iyiliğin egemen olması için evrensel bir iyilik hareketine dönüştüğünü ifade eden Başkan Görmez, “Bugün aramızda bulunan bu iyilik kahramanlarımızın hiçbirinin bizim vereceğimiz ödüle ihtiyacı yoktur. Ancak bizim onların şahsında iyiliği yaymaya ihtiyacımız var. Dünyamızı saran kötülükleri defetmek için onların iyiliklerini yâd etmeye ihtiyacımız var” dedi.
“Doğruluk, iyiliğin kaynağı; güzellik ise iyiliğin sonucudur…”
Hz. Peygamber'in dilinde iyilik, doğruluk ve güzellik birbirinden ayrılmayan üç kavramdır. Doğruluk, yani sıdk, yani istikamet, iyiliğin yani birrin, marufun, hayrın kaynağıdır. Güzellik, yani hasane ve ihsan iyiliğin sonucudur. Doğruluk olmadan iyilik olmaz, iyilik olmadan güzellik egemen olmaz. Doğruyu, iyiyi, güzeli belirleyen yüce değerler vardır, bu değerler asla yaratıcı kudretten, Rabbimizden bağımsız düşünülemez. Yaratıcı kudret bu değerleri hem insanın mayasına ve fıtratına yerleştirmiş, hem de mukaddes kitabımız ve Peygamberimiz aracılığıyla bütün dünyaya duyurmuştur. İyilik varlıktır, kötülük yokluktur. Kötülük kötünün şahsında varlık kazanır, ama iyilik iyiler olmasa da vardır. İyilik nurdur, ışıktır. Kötülük zulmettir, karanlıktır.
"Her insan iyiliği kendi vicdanında aramalıdır..."
Kerim kitabımızın iyilik tanımı aynı zamanda bir uyarı içerir. Kur’an iyiliğin ne olduğundan önce, ne olmadığını anlatır bize. İbadetlerin dışa dönük, biçimsel ritüellere indirgenmesini ve dindarlığın bir gösterişe dönüştürülmesini iyilik cümlesinden kabul etmez. İyilik yönünüzü Doğuya ve Batıya yöneltmeniz değildir. Asıl iyilik, bizi her türlü kötülüğün egemenliğinden kurtaran Rabbimize imandır. Asıl iyilik, çok sevdiğimiz mal ve servetlerimizi fakirlerle, yoksullarla, yetimlerle paylaşmaktır. Asıl iyilik, özgürlüğünü kaybeden insanlara yardımcı olmaktır. Asıl iyilik, ahde vefadır, emanete riayettir. Asıl iyilik, zor zamanlarda direnip sabretmektir. Modern insan iyiliğin ne olduğu konusunda görüşler ve tanımlar seliyle mücadele ederken, Resulü Ekrem her insana iyiliği kendi vicdanında, kendi fıtratında aramaya davet eder.
"Eğer iyilik ilahi kaynağını kaybederse hayırseverlik sponsorluğa dönüşür..."
Bugün iyiliğin karşı karşıya olduğu iki tane tehlike vardır. Modern dünya iyiliği bireysel olarak insanın kendisine, faydasına ve menfaatine olan şeyler olarak tarif etmeye başlamıştır. Oysa asıl iyilik, başkalarına iyiliktir. Başkalarına iyilik yapan kendisine iyilik yapıyor demektir. Modern zamanlarda iyi ve iyilik ilahi aşkın metafizik kaynağından koparılmak istenmektedir. Oysa sadece Allah rızası için yapılması gereken hayrın ve hayırseverlik bir reklam ve propaganda aracı değildir. Eğer iyilik metafizik aşkın ilahi kaynağını kaybederse hayırseverlik sponsorluğa dönüşür. O zaman reklam ve propaganda iyiliğin, hayrın, marufun önüne geçer. Kur’an-ı Kerim ve Resulü Ekrem bu tehlikeden de daima bizleri haberdar etmektedir.
"Eğer biz insanın toprağına iyilik tohumlarını ekersek o zaman dünyanın her tarafından nimet fışkıracaktır. O nimet barıştır, kardeşliktir, şefkattir, merhamettir..."
Kur’an’ın dilinde iyiliğin bir adı 'birr'dir. 'Birr'in bir harekesini değiştirdiğimizde 'berr' olur. 'berr' yine Kur’an dilinde 'toprak' demektir. Bir harekesini daha değiştirdiğimizde 'bürr' olur. 'bürr' 'nimet' ve 'buğday' demektir. Bu üç kavram arasında dil filozofları bir ilişki kurarak bizi şuna davet ederler: Bugün yapmamız gereken berre, yani insanın toprağına birri, yani iyilik tohumlarını ekmektir. Eğer biz berre birri ekersek, insanın toprağına iyilik tohumlarını ekersek o zaman dünyanın her tarafından bütün topraklardan nimet fışkıracaktır. O nimet barıştır, o nimet kardeşliktir, o nimet şefkattir, o nimet merhamettir. Ve hepimiz mümin olarak şuna kesinkes inanıyoruz ki: İyilik dünyayı değiştirecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, törende yaptığı konuşmada, çocuklar, gençler ve kadınların mutlaka kazanılması, özel önem verilmesi gereken kesimlerin başında geldiğini, öğrencilerin ahlaklı, vatanına ve milletine bağlı, insanlığa faydalı bireyler olarak yetiştirilmesi hususunda vakıflara ciddi görevler düştüğünü belirtti. 
Türkiye Diyanet Vakfı'ndan bu anlayışla, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile hareket ederek, çalışmalarını daha da yaygınlaştırmalarını beklediklerini ifade eden Erdoğan, adalet, ihsan, merhamet, istikamet gibi ilkeler doğrultusunda yürütülen bu hizmetlerin devam etmesini temenni etti. 
Erdoğan, Türkiye Diyanet Vakfı'nın yaptığı her hizmetle, inşa ettiği her camiyle, imam hatiple, yardım eli uzattığı her mağdur ve mazlumla bu şekilde ecdadın başlattığı bir gönül seferberliğini tamamladığını vurgulayarak şunları söyledi;
“Bizim medeniyetimiz, iyiliğin kurumsallaşmış hali olarak ifade edebileceğimiz bir vakıf medeniyetidir…”
Bugün gönlünü kazandığımız, duasını aldığımız her insan, her toplum, yüzlerce yıl sonra sizleri de bizleri de işte böyle hayırla yad edecektir. Bizim medeniyetimiz, bir yönüyle de iyiliğin kurumsallaşmış hali olarak ifade edebileceğimiz bir vakıf medeniyetidir. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde yaygın şekilde kabul gören, işlerlik kazanmış olan vakıf anlayışının kaynağı, bu topraklardır. Kendini insanlığa ve hatta tüm mahlukata vakfetme, insanlığın ve mahlukatın yararına çalışma anlayışı üzerine kurulu bu medeniyete, bütün samimiyetimizle hep birlikte sahip çıkmalıyız. Yolda kalmışlardan göçmen kuşlara kadar, hayata ve insana dair ne varsa, her şeyi içine alan bu muhteşem medeniyet, ecdadımızın bize bıraktığı en büyük miraslardan biridir.
"Bizim medeniyetimizde kalem, kılıcın önünde gelir…" 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihe bakıldığında ecdadın gittiği yerlere gerektiğinde kılıcını da kullanarak girdiğini ama oradaki kalıcılığının, gönülleri fethetmesi sayesinde olduğunu, bugün Osmanlı ve Selçuklu coğrafyasına bakıldığında hep bu gerçeğin görüldüğünü söyledi. Alparslan, Kılıçarslan, Selahaddin Eyyubi, Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim gibi büyük devlet adamlarının bu topraklarda yetiştiğini hatırlatan Erdoğan, öte yandan Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Akşemsettin, Fuzuli gibi gönül insanlarının da bu topraklardan ses verdiğini anlattı. Erdoğan, "Bizim medeniyetimizde kalem kılıcın önünde gelir. Biz kılıcın geçiciliğine, kalemin, yazının, irfanın kalıcılığına inanırız. Fatih'in Akşemsettin'e, Yavuz'un İbn-i Kemal'e hürmeti, bir devlet adamının hocasına saygısının ötesinde, sahip olduğumuz o medeniyet tasavvurunun da bir yansımasıdır aslında" değerlendirmesini yaptı. Bugün Balkanlar'dan Kuzey Afrika'ya kadar nereye gidilirse gidilsin, köprü, cami, medrese, han, hamam, çarşı olarak mutlaka bir Osmanlı eserinin bulunduğunu kaydeden Erdoğan, "Herkesin sömürmek için petrolünü yağmalamak için gittiği Ortadoğu'ya, biz demiryollarımızla, su kanallarımızla, çarşılarımızla, hanlarımızla gittik. En önemlisi birlikte yaşama kültürümüzle gittik. Bizim farkımız bu" dedi. 
“Eğer biz sınırlarımıza dayanan Suriye'deki ve Irak'taki o mazlumlara kapılarımızı açtıysak, iyilik medeniyetinin mensupları olduğumuz için açtık…”
Bugün de insanlığın ihtiyaç duyduğu barış özleminin bizim medeniyetimizin çağrısına yankısını bulduğunu görüyorum, buna inanıyorum. Bugün büyük bir dönüşümün sancıları içinde kıvranan tüm kardeş toplumlar, gözlerini Türkiye'ye dikmiş durumda. Umutla çıkış yolu arıyorlar. Rehber olarak da bizleri ve sizleri görüyorlar. Biz nereye yönelirsek onlar da aynı tarafa yöneliyorlar, yönelmek istiyorlar. Bu büyük medeniyetin günümüzdeki varisi olarak gördükleri Türkiye'nin kendilerine de rehberlik etmesini bekliyorlar. Ne kendi evlatlarımızı ne de bu insanları hayal kırıklığına uğratmaya hakkımız yoktur. Böyle bir vebali asla üstlenemeyiz. Eğer biz sınırlarımıza dayanan Suriye'deki ve Irak'taki o mazlumlara kapılarımızı açtıysak, iyilik medeniyetinin mensupları olduğumuz için açtık. 'Kaç kişi gelecek?' diye sormadık. Batı ne yapıyor; 'Biz 300 kişi alırız, Biz 500 kişi alırız' sonra ne yaptılar? Dikenli telleri koydular. 'Hayır almayız, Türkiye burada bize rakam versin.' Şu kadar rakam, bu kadar rakam. Ne rakamı ya... Şu anda 3 milyon insan var burada, 3 milyon... Ve bundan sonra da biz açık kapı politikasıyla o bombalardan kaçan insanları, ne olursa olsun, biz onları almaya mecburuz, mahkumuz. Çünkü bu medeniyetin evlatları, bunu yapmakla yükümlüdür.
“Bizim medeniyetimizin olduğu hiçbir yerde, DAİŞ olamaz, Boko Haram olamaz…”
Bir yerde yaşananları istismar etmek, kendi emelleri için kullanmak istiyor olabilirler. Bize düşen, buna karşı kendi medeniyetimizin o tüm insanlığı kucaklayan ve kuşatan değerleriyle mukabele etmektir. Eskiler, 'Kem alatla kemalat olmaz' derler. Kötü vasıtalarla, yanlış araçlarla doğru sonuçlar elde edemeyiz. Müslümanı terörist, İslam dünyasını terörün cinayetlerin kavgaların kaynağı olarak göstermeye çalışanlara karşı kendi değerlerimizle mücadele edeceğiz. Onlar masumları öldürebilir. Biz daima masumların yanında yer alacağız. Onlar milyarlarca insanın mağduriyeti pahasına kendilerine bir refah düzeni kurabilir. Ancak biz, asla adaletten ayrılmayacağız. Onlar çıkarları için tüm dünyayı ataşe atmayı göze alabilir. Biz Hakkın, merhametin, şefkatin ve iyiliğin yanında yer alacağız. Çünkü bizim inancımız, medeniyetimiz, tarihimiz ve kültürümüz bize bunu emrediyor. Ne diyor sevgili Peygamberimiz; 'Müslüman elinden ve dilinden insanların selamette olduğu kişidir. Bu kadar. Ayrıca bir başka hadiste; 'Mümin insanların canları ve malları konusunda emin oldukları kişidir.' Çerçeve burada çizilmiş zaten, bu emri alan hiçbir Müslüman, masumlara kötü söz söyleyemez, el kaldıramaz. Masumların gırtlağını kesemez, masumlara kurşun sıkamaz, masumlara bomba atamaz. Bizim medeniyetimizin olduğu hiçbir yerde, DAİŞ olamaz, Boko Haram olamaz. Bizim medeniyetimizin olduğu yerde, PKK olamaz, PYD olamaz, YPG olamaz. Ayrıca bizim medeniyetimizin olduğu yerde Ku Klux Klan da olamaz, holokost da olamaz. İslam dünyası, mezhepçilik fitnesinin, siyasa bölünmüşlüğün, sosyal çalkantıların sancısı içinde kıvranıyorsa dönüp önce kendimizi sorgulayacağız. Demek ki yeteri kadar sesimizi duyuramıyoruz. Demek ki yeteri kadar hakkın, hakikatin, adaletin mücadelesini veremiyoruz.
“Türkiye Diyanet Vakfı'na büyük görevler düşüyor…”
Kaybedilen her anda iyilik karşısında kötülüğün, masum karşısında zalimin fersah fersah mesafe kat edişini izlemek durumunda kalınacağını aktaran Erdoğan, "Ziya Paşa, dün, geçmişte ne diyordu? 'Dolaştım mülk-i İslamı bütün viraneler gördüm.' Bugün Ziya Paşa aynı yerleri dolaşsa herhalde şöyle söylerdi; 'Dolaştım mülk-i İslamı akan kanlar, ağlayan çocuklar, kadınlar, yaşlılar gördüm.' Öyle derdi" ifadelerini kullandı. Bizim medeniyetimizin, değerlerimizin boş bıraktığı her yer başkalarının hoyrat, zalim, ayrıştırıcı, gönül yıkıcı, kan dökücü elleriyle dolduruluyor. Buna karşı biz medeniyetimizi yeniden ayağa kaldıracağız. Bunu da medeniyetimizin tüm unsurlarıyla birlikte vakıflarımızı, vakıf geleneğimizi güçlendirerek, yaygınlaştırarak yapacağız. Hamdolsun güzel hamleler ve çalışmalar var. Her geçen gün daha iyiye gidiyoruz, daha da iyi olacağız. Türkiye Diyanet Vakfı'na diğer hizmetlerinin yanı sıra böyle büyük bir misyon da düştüğüne inanıyorum. 
“Bu millet iyilikseverdir…”
Peygamberimizin; 'Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu tahkir etmez' emrine uygun şekilde tüm kardeşlerimizin yardımına koşacak ve elinden tutacağız. İmkan ve kaynak konusunda en küçük bir endişemiz, endişeniz olmasın. Çünkü bu millet evvelallah iyilikseverdir. Milletimiz samimiyetle, ihlasla, kalpten gelerek yapılan her işin sonuna kadar destekçisi olur. Gerekirse tabağındaki yemeğin yarısını, çoluğunun, çocuğunun rızkından arttırdığı her kuruşu, bu işler için tahsis eder, etmiştir ve bundan sonra da edecektir. Yeter ki bu yola revan olalım, yeter ki bu yola baş koyalım.
Türkiye Diyanet Vakfı'nın bu şuurla faaliyetlerine devam edeceğine inandığını kaydeden Erdoğan, Türkiye ve dünyanın dört bir yanında iyilik, hayır için faaliyet gösteren bu vakfın hizmet çıtasını her geçen yıl daha da yükselterek, kendisinden beklenen misyonu yerine getireceğine de inandığını anlattı.
Konuşmaların ardından ödül törenine geçilen programda ödüller sahiplerine takdim edildi. Program, hatıra fotoğrafıyla sona erdi.
489 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın