• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis

(Haber analiz) Le Pen-Macron Düellosu. Sosyalistler yol ayrımında.

Sosyalistler Fransa'da yol ayrımında. 'Reform ya da yok oluş.'

Le Pen-Macron Düellosuna Doğru.

Yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen  Fransa,  23 Nisan ve 7 Mayıs tarihlerinde yapılacak iki turlu seçimlerle yeni  Cumhurbaşkanı'nı seçecek. Aşırı Sağ'daki Ulusal Cephe'nin (FN/ Front National) adayı Genel Başkan Marine  Le Pen ikinci tura kalacak ilk aday görünüyor. Partiyi kurucu başkanı babası  Jean Marie Le Pen'den devralarak bir ölçüde merkeze doğru çekmeye çalışan Bayan  Le Pen, uzun süredir yüzde 25 dolayında oyla anketlerin ilk sırasında yer alıyor.

Anımsanacağı üzere, babası  Jean Marie Le Pen 2002 seçimlerinin ilk turunda  Sosyalist Parti (PS) adayı Lionel Jospin'i geride bırakarak ılımlı Sağ'daki o zamanki adıyla Başkanlık için Çoğunluk Birliği UMP (Union pour la Majorité Présidentielle) adayı  Cumhurbaşkanı  Jacques Chirac'a rakip olmuştu. Ancak ikinci turda Sol seçmenin doğal olarak  Chirac'tan yana tutum almasıyla ağır bir yenilgiye (82, 2 ye karşı 17.8) uğramıştı.

- Penelopegate skandalı

Fransa, bu yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benzeri bir durumla karşı karşıya. Ilımlı Sağ'ın güçlü partisi, yeni adıyla Cumhuriyetçiler'in (LR/Les Républicains) tarihinde ilk kez düzenlediği ön seçimden eski  Cumhurbaşkanı  Nicolas Sarkozy'yi geride bırakarak çıkan ve uzun süredir anketlerde  Le Pen'in ardından ikinci sırada yer alan eski başbakanlardan François Fillon'un ikinci turda açık farkla seçilmesi bekleniyordu.

Ancak geçen hafta patlak veren ve Fransız medyasında "Penelopegate" olarak adlandırılan skandal, oylarını kısa sürede yüzde 24,2'den 19,5'a kadar düşürmüş durumda.

"Penelopegate" olarak nitelenen skandal, yüzyıllık haftalık hiciv gazetesi Le Canard enchainé'nin François Fillon'un İngiliz asıllı eşi Penelope'ı sade bir parlamenterken (1998-2002) kendisinin, Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı iken (2002-2007) de bir parlamenter arkadaşının yanında yüksek maaşla "asistan" olarak çalıştırmış olduğunu ortaya çıkarmasıyla patlak verdi.  Fransa'da parlamenterlerin yanlarında aile bireylerini çalıştırmaları yasa-dışı değil. Kendilerine yanlarında çalıştıracakları personel için bu yasama dönemi itibariyle 9 bin 561 avroluk mahsubu yapılmayan bir bütçe tahsis ediliyor.

Bugün Milli Meclis ve Senato'da 52'si eşlerini olmak üzere 102 parlamenterin yakınlarını çalıştırdıkları biliniyor. Ancak 35 yıllık parlamento yaşamında hiçbir skandala karışmamış olmasıyla ve dürüstlüğüyle övünen bir  Cumhurbaşkanı adayının eşini asistanı olarak, hem de 2 bin avro dolayındaki asistan maaşının üzerinde, 7 bin 600 avroya kadar varan yüksek ücretlerle çalıştırmış olması doğal olarak seçmen nezdindeki imajını olumsuz yönde etkiliyor.

- Sağ'da alternatif aday arayışı

Kaldı ki Le Canard enchainé'nin Fillon'la ilgili olarak ortaya attığı bir başka iddia daha var. O da eşi Penelope'un özellikle Bakan eşi olduğu 2002-2007 döneminde işe gitmediği, başka bir deyişle asistanlığının hayali (fiktif) bir iş olduğu. Gazete bu iddiasını o dönem yanında asistan olarak çalıştığı  Milletvekili Marc Joulaud'nun sekreteri Jeanne Robinson-Behre'nin ve gazeteci yazar Christine Kelly'nin açıklamalarıyla güçlendiriyor. Bununla da yetinmiyor, Fillon'un ayrıca kızı ve oğlunun da bir dönem nispeten yüksek maaşlarla parlamentoda asistanlık yaptığını ortaya atıyor.

Fillon bu konuda hemen bir soruşturma açan Mali Suçlar  Başsavcılığı nezdinde bu iddiaları çürütmek için harekete geçmiş durumda. Ayrıca sosyalistleri kendisine kurumsal bir sivil darbe yapmakla suçluyor. Bu durum LR kurmaylarını harekete geçirmiş durumda. Her ne kadar Fillon'un arkasında duruyorlarsa da adaylık için son tarih olan 17 Mart'a kadar Fillon'un yerine başka bir aday bulma çabaları da var.

Çünkü Penelopegate daha şimdiden başkanlık yarışında Fillon'un 4,5 puan gibi bir kayba uğramasına neden olmuş durumda. Bu kayıp Fillon'u,  Sosyalist Parti'nin ikinci turu Pazar günü sonuçlanan ön seçimiyle seçmen desteğini daha da arttıran (yüzde 22.5) ve Bayan  Le Pen'in "komplekssiz küreselci liberal" olarak tanımladığı Valls hükümetinin eski  Ekonomi Bakanı  Emmanuel Macron'ın 3 puan arkasına düşürmüş bulunuyor.

-  Sosyalist Parti'nin ön seçimi

Sosyalist Parti'nin (PS)  Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için düzenlediği ön seçimin ikinci turu sürpriz bir ismin zaferiyle sonuçlandı. Partinin sol kanadına mensup eski  Milli Eğitim Bakanı Benoit Hamon, eski Başbakan  Manuel Valls'e karşı yarışı açık farkla (42'ye karşı 58) kazandı.

Bu sonuç öncelikle Hollande'ın başkanlık döneminin sosyalist seçmen nezdinde de iflas ettiğini gösteriyor.  François Hollande'ın aday olmama kararı aslında kendisinin böyle bir bozgunla karşılaşma kaygısından kaynaklanıyordu. Yerine aday olan son Başbakanı Valls de sonuçta Hollande'ın temsilcisi olarak favori görüldüğü yarışı kaybetmiş oldu.

Ön seçimin ikinci turunda kendisi gibi partinin sol kanadına mensup Arnaud Montebourg ile birlikte hareket eden Benoit Hamon'un PS'in resmen  Cumhurbaşkanı adayı olması sosyalist seçmenin tümünün desteğini arkasına aldığı anlamına gelmiyor. PS içinde geçen yıl yeni İş Yasası vesilesiyle keskinleşen ve aylar süren sokak gösterileriyle günlük yaşama olumsuz yansıyan "birbiriyle uzlaşması mümkün olmayan iki Sol" var. Biri, başarısızlığından ötürü sandığa gitmeyen ya da istemeyerek Valls'in arkasında yer alan ılımlı Sol, diğeri ise çok daha Sol'daki akım. Partide 1971 Epinay Kongresi'nde sağlanan ve partiyi  François Mitterrand'la uzun yıllar iktidara taşıyan birlik yıkılmış durumda.

- Hamon'un başarısı Mélenchon'la ittifaka bağlı

"Evrensel gelir" (revenu universel) kavramıyla herkese yaşamını sürdürebileceği bir gelir sağlanması gibi insani ama devlet bütçesinin kaldıramayacağı vaatlerde bulunan Sol akımın temsilcisi Benoit Hamon'un ılımlı sosyalist seçmeni de kapsayacak bir program sunması pek de kolay görünmüyor. Bu seçmenin önemli bir bölümünün daha ilk turdan kendisini ılımlı Sol ve Sağı birleştiren "ilerici" bir aday olarak takdim eden  Emmanuel Macron'un saflarına katılacağı varsayılıyor. Bu da Macron'un Penelopegate skandalıyla yıpranan Fillon'un önüne geçerek ikinci tura kalma olasılığını daha da arttırıyor.

PS'in resmi adayı olmasıyla birlikte anketlerde yüzde 7'den 16.5'a kadar sıçrayarak 4. sıraya yerleşen Hamon'un önündeki adayları yakalayabilmesi ılımlı sosyalist seçmenden çok, daha Sol'da yer alan ve komünistlerin de desteğine sahip bulunan Sol Parti'nin (PG/ Parti de Gauche) kurucusu eski sosyalist Jean Luc Mélenchon'la ittifak yapmasına bağlı gibi görünüyor.

Geçen yıl kurduğu "La France İnsoumise "(Asi  Fransa) halk hareketinin adayı Mélenchon'un "Ortak gelecek" (L'avenir en commun) programı, yeni İş Yasası'nın iptalinin yanı sıra,  Le Pen'in partisi gibi, AB antlaşmalarından çıkılmasını savunuyor ve Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTİP) ile Serbest Ticaret Anlaşması'na (TAFTA) karşı çıkıyor.

Mélenchon,  Sosyalist Parti'nin ön seçiminin öncesinde anketlerde yüzde 14 ile 4. sırada yer alıyor ve seçilecek sosyalist adayın daha ilk tura katılmadan kendi lehine adaylıktan çekilmesi gerektiğini dile getiriyordu. Ama Hamon'un seçilmesiyle birlikte kartlar yeniden dağıtılmış durumda. Şimdi kulislerde konuşulmaya başlanan Mélenchon'un Hamon lehine adaylıktan çekilme olasılığının olup olmadığı. Çünkü böyle bir olasılığın gerçekleşmemesi halinde ne Hamon ne de Mélenchon'un  23 Nisan'da ilk iki sırayı alma şansı var.

- Le Pen-Macron düellosu ne kadar mümkün?

Haber kanalı BMFTV'nin 60 ankete dayanarak yayımladığı yukarıda aktarılan veriler, bu olasılığın göz ardı edilmemesi gerektiğini ortaya koyuyor. Marine  Le Pen'in geçen hafta yaptığı açıklamalara bakılırsa, ikinci turda karşılaşmak istediği rakip de Macron.

Anketler böyle bir mücadelenin galibi olarak Macron'u gösteriyorsa da FN Başkanı bu mücadeleden galip çıkacağına inanıyor. Radio Classique'e yaptığı açıklamada, öteden beri Sol ve Sağ arasındaki karşıtlığın anlamsızlığını savunduğunu belirten Marine  Le Pen, "bugün gerçek karşıtlığın yurtseverlerle küreselciler arasında olduğunu" öne sürüyor. Bu nedenle küreselciliği temsil eden Macron'u ideolojik olarak kolayca alt edeceğini, bunun kendisine verilmiş bir "hediye" olacağını söylüyor.

Aslında Macron'un temsil ettiği hareketin sosyal liberal eğilimli, küreselci bir nitelik taşıdığı doğru. Böyle bir olasılıkta  Le Pen (Trump) ile Macron (Clinton) arasında Amerikanvari bir yarışma olması mümkün. Bu yarışın galibi anketlerde şimdilik Macron gibi görünüyor olsa da Sol'un Solu, bazı görüşlerinin tümüyle örtüştüğü  Le Pen yerine eski  Ekonomi Başkanı'na destek vermek için kalkıp sandığa gider mi, işte bu, bugün büyük bir soru işareti.

Fransa'da sosyalistler yol ayrımında: Reform ya da yok oluş.

  Fransa’da yüz yıllık bir geçmişi olan ve dünyada sol akımın öncüleri arasında yer alan iktidardaki Sosyalist Parti’nin cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde içinde bulunduğu durum partinin geleceği açısından endişe yaratıyor.

Kamuoyu yoklamalarında siyasi tarihinin en düşük oy oranı riskiyle karşılaşan partide, Cumhurbaşkanı François Hollande’ın yeniden aday olmayacağını açıklaması ile bu riskin son derece ciddi olduğu iddiaları güçlendi.

Hollande’ın aday olmaktan vazgeçmesini partideki kan kaybına bağlayan siyaset bilimciler, bir yandan da parti yönetiminden gelen çift yönlü değişim baskılarına dikkati çekiyor.

Fransa solunun merkezini bir asırdan beri yönlendiren partinin, son dönemde liberal politikalara kaydığı eleştirilerine, diğer yandan gelen, değişime ve dijital dünyanın gereklerine uyum sağlayamama eleştirileri eklendi. Sosyalist Parti eğer bu eleştirilerin ilkine yanıt verirse aşırı sola yani Jean-Luc Melenchon’a göz kırpacak, ikinci opsiyonda ise içinden çıkardığı ve kamuoyu yoklamalarına göre oy oranı partiden fazla olan eski Ekonomi Bakanı Emmanuel Macron’a teslim olacak.

Siyaset bilimi profesörü ve Sosyalist Parti uzmanı Remy Lefebvre’e göre “Sosyalist Parti artık burjuvazi, eğitimli, şehirli ve halinden memnun memur kesimin oluşturduğu kitlenin partisi haline geldi. Son dönemde geleneksel seçmen tabanını temsil etmekten uzaklaştı”.

Partideki değişim ve gelenekten uzaklaşma eleştirileri Hollande’ın aslında Sarkozy’ye tepki oylarını da alarak iktidara gelişiyle birlikte başladı. Almanya Başbakanı Angela Merkel gibi güçlü bir liderin karşısında Sarkozy sonrası sol bir iktidarla gittikçe sönük kalan Fransa, hem Fransa’ya dair hem de uluslararası dosyalarda hedefine ulaşamadı.

Diğer taraftan Hollande’ın 60 seçim vaadi arasında halka en belirgin ve direk şekilde yansıyan maddeler yerine getirilemedi. Ekonomide yerinde sayan bir Fransa ve işsizlik eğrisini tersine çevirmeyi bir türlü başaramayan hükümetin seçmen nazarında itibarı zedelendi. Sol hükümet üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran aşırı sağ ve Le Pen tehlikesi de Hollande ve ekibine telafi edilmesi zor hatalar yaptırdı.

Merkel’in ve dolayısıyla Almanya’nın Avrupa Birliği’nde ağırlığı, İngiltere’nin AB’den ayrılışının Le Pen’in hanesine yazılan puanlar olduğu gerçeği, AB yönetiminde bir-iki üst düzey pozisyon dışında Fransa’nın esamesinin okunmayışı, Avrupa çapında Fransa’nın gerileyişi olarak yorumlandı.

Hollande’ın daha güçlü, uluslararası krizlerde belirleyici rol oynayan, kendi ordusunu kurabilen bir AB çağrıları, önce Suriye’ye askeri operasyon için tüm hazırlıkları yapan Fransa’nın son dakikada İngiltere tarafından yalnız bırakılması, ardından da Rusya ile gerilim ve Brexit kararları sonrası kabul görmedi.

Terör saldırıları ertesinde ortaya çıkan birlik-beraberlik duygusu kısa sürede kayboldu ve yerini siyasi çekişmelere bıraktı. 2012’de Elysee Sarayı’na çıkan Hollande ve dolayısıyla iktidara gelen Sosyalist Parti’nin yüz akı olarak gösterebileceği başarı, silah satışlarını 20 milyar avroya çıkarması oldu. Sosyalist bir hükümetin silah satışını tek başarı olarak gösterebilmesindeki ironi zaten meselenin can alıcı noktası. Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde düzenlenen askeri operasyonlar da sol iktidarın başarı hanesine artı puan kazandırmadı.

İşçi, köylü, memur sokakta

Sosyalist Parti iktidarı döneminde Fransa sokakları oldukça hareketliydi. Önce eşcinsel evliliği yasasına karşı milyonlarca kişi, aylar süren protesto ve grevlerle ülke gündemini kilitledi. Yasanın geçmesi ile birlikte sağ ve sağa yakın seçmenin hükümete olan tepkisi arttı. Ardından ekonomik nedenlerle çok sayıda gösteri ve grev Fransa sokaklarını baskı altına aldı. Çalışma yasası ve reform paketleri ile ilgili itirazlar sonrası ülkede yeniden aylar süren protesto ve grevler dönemi başladı. Sosyalist Parti’nin klasik seçmen tabanı olan çalışan kesim, sol iktidar döneminde hiç olmadığı kadar sokakta ve kendini hükümetin uygulamalarını protesto ederken buldu.

Çalışma yasasının Meclis’ten oylanmaksızın, Başbakan’a verilen ve nadir olarak başvurulan özel bir yetkiyle geçirilmesi de sol iktidara olan tepkileri artırdı.

Bu olaylara çiftçilerin et ve süt krizi sonrası yolları kapatıp, Meclis önüne gübre dökecek kadar ağır tepkilerini de eklemek gerekiyor.

Terör, OHAL ve terörle mücadele

2015 başında ve kasımında, daha sonra da 2016 temmuzunda düzenlenen terör saldırıları hem Fransa hem de Sosyalist Parti için dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Fransız halkı ilk defa bu çapta bir terör saldırısı ile karşılaşıyor, 1960’lı yıllardaki Cezayir Savaşı’ndan beri ilk kez OHAL yönetimini tadıyordu. OHAL süresince yaşam biçimine karşı getirilen uygulamalar, gözaltı, sorgu ve baskınlar aylarca manşetlerdeki yerini korudu. Terörle mücadele yasası ise son 3 yılda çok sayıda değişikliğe uğradı.

Terör saldırılarının iktidarı ve dolayısıyla da Sosyalist Parti’yi halka yakın ve bir arada tutmaya yaradığı belirtilirken, 5 yıllık dönemde bir çok kez başvurulan küskünler ve ayrılıkçılar operasyonunun da partideki bölünme ve gerilemeyi perdeleyemediği kaydediliyor.

2014’te yapılan yerel seçimlerden büyük hezimetle çıkan Sosyalist Parti’de hem yönetim hem de kabine değişikliğiyle sonuçlanan kararlar alındı. Jean-Marc Ayrault’nun yerine Başbakan olarak Manuel Valls atandı. Fransa’da sağ politikalar uygulamakla eleştirilen ve özellikle ekonomik alandaki uygulamalarda partinin yönünü değiştirmekle itham edilen Valls ve ekibi, yeni bir krizin doğuşunu hazırladı. Partinin ağır toplarından Arnaud Montebourg ve Benoit Hamon istifa etti.

Bu istifa sonrası kabineye ekonomi bakanı olarak giren isim ise, son dönemde Sosyalist Parti’nin geleceğiyle ilgili yorumlarda adı sıkça geçen Emmanuel Macron oldu. Hollande’ın Elysee Sarayı’na ekonomi işlerinden sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı olarak atadığı Macron’un aslında uzun bir siyasi geçmişi ve tecrübesi yok.

Cumhurbaşkanlığı yarışı ve ön seçimler

Sosyalist iktidarın başarısızlıklarının ardından Fransa’da bir ilk yaşandı ve ilk defa bir cumhurbaşkanı ikinci kez aday olmayacağını açıkladı. Hollande’ın yeniden aday olmayacağını açıklaması Sosyalist Parti adına iki önemli sonucun ilanı anlamına geliyordu: Hollande’ın başarısızlığı resmen kabul ettiği ve artık partide cumhurbaşkanı aday adaylığı için kıyasıya bir yarışın yaşanacağı.

Ekonomi Bakanlığı’ndan geçen nisan ayında istifa eden Macron, "Yürüyüş" adını verdiği bir siyasi hareket kurarak, ön seçime katılmayacağını ve partiden bağımsız olarak adaylığını koyduğunu açıkladı.

Sosyalist Parti’nin cumhurbaşkanı adayının belirleneceği ön seçime 7 aday katılırken, tüm beklentiler Başbakan Manuel Valls’in ipi göğüsleyeceği yönündeydi.

Ön seçime giren diğer adaylar arasında 2002’de Yeni Sosyalist Parti akımının kurucuları Benoit Hamon, Arnaud Montebourg ve Vincent Peillon da vardı. İlk turun sonunda tüm beklentiler Valls-Montebourg ikilisinin ikinci tura çıkacağı yönünde olsa da gençlik teşkilatları başkanlığı da dahil partide birçok önemli görevi üstlenen ve son olarak eğitim bakanlığından istifasıyla Hollande ile yollarını ayıran Hamon, büyük bir sürprizle ikinci tura çıkmayı başardı. Fransa sağının Alain Juppe’nin François Fillon’a karşı kaybetmesiyle iki ay önce yaşadığı şoku bu sefer Sosyalist Parti yaşadı ve ikinci turda elenen Valls, seçilen ise Hamon oldu.

Sağda skandallar, aşırı sağ korkusu ve iki uç arasında kalan Sosyalist Parti

Nicolas Sarkozy ve Alain Juppe gibi favori adayları eleyerek seçimlerde sağın cumhurbaşkanı adayı olmayı başaran Fillon, son günlerde yolsuzluk ve usulsüzlük skandallarının hedefindeki isim. Eşi ve çocuklarını yıllarca danışmanı olarak çalıştırıp bunu kamuoyundan saklayan ve haksız kazanç elde eden Fillon’un adaylıktan çekilebileceği iddiaları da gittikçe artıyor.

Fransa’da yapılan son üç seçimin birinci partisi, aşırı sağ Ulusal Cephe’nin tartışmasız adayı Marine Le Pen’in iki turlu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu durumda asıl soru 7 Mayıs’ta Le Pen’in karşısına kimin çıkacağı. Fransa siyasi hayatı açısından bir diğer önemli soru ise, Sosyalist Parti’nin oy oranının ne olacağı.

Sosyalist Parti şimdiye kadar iki dönem François Mitterrand ve ve bir dönem François Hollande olmak üzere iki cumhurbaşkanı çıkardı. En parlak günlerini Mitterrand döneminde yaşayan parti, 2002 yılında büyük bir hezimet yaşayarak Lionel Jospen adaylığındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalmayı başaramadı. Bu sonucun etkisini uzun yıllar üzerinden atamayan parti, 2007’de Sarkozy’e karşı az bir farkla kaybederken, 2012’de ise Hollande ile yeniden eski günlerine dönüşünü ilan ediyordu. Eski günlerin şanı çok uzun sürmedi. Hem ulusal hem de uluslararası krizlere karşı uygulanan başarısız siyaset partiyi yok olma noktasına kadar getirdi.

23 Nisan-7 Mayıs tarihlerinde yapılacak iki turlu cumhurbaşkanlığı seçimlerde Sosyalist Parti’nin adayı Hamon’a şans verilmiyor. Son tartışmalar ve ön seçim sonrası kutuplaşmalar nedeniyle parti yönetimi ve seçmenin bir kısmının Macron’u destekleyeceği, bir kısmının ise aşırı sol lider Jean-Luc Melenchon’un arkasında duracağı iddiaları var. Sağdaki fırtına kayıp vermeden atlatılırsa eğer, ikinci tura Le Pen-Fillon veya Le Pen-Macron ikilisinin kalacağı tüm anketlerin birleştiği sonuç.

Bu durumda Fransız sol geleneğinin cevabını merakla beklediği iki soru ortaya çıkıyor: Sosyalist Parti’nin oy oranı ve Macron’un ikinci tura kalıp kalamayacağı. Son 3 yılda yapılan kamuoyu yoklamalarında partinin oy oranı yüzde 20’nin üzerine çıkamazken, son aylarda bu oran yüzde 10 civarında olarak gösteriliyor.

Anketlerde yükselişte olan Macron’un Sosyalist Parti’den yüzde kaç oranında oy koparacağını ise şimdiden kestirmek zor. Sol seçmenin liberal politikalar yanlısı Macron’u tercih etmesi Sosyalist Parti’de büyük fırtınaların kopacağı ve bölünmelerin yaşanacağı anlamına gelecek. Her iki durumda da Fransız siyasetinin yüz yıllık partisini gelecek aylarda büyük sorunlar bekliyor. Ya değişecek, geleneksel kırmızı çizgilerini yeniden gözden geçirecek, ya da aşırı sol ve liberal sol arasında silinip giden bir partiye dönüşecek.

PASOK örneği

Fransız solunun son dönemde yapılan anketlerde yakaladığı başarısız oy oranı, Yunanistan’da PASOK’un yaşadığı gibi bir kaderin Sosyalist Parti’yi de beklediği iddialarına yol açtı.

1974’ten 2012’ye kadar Yunan siyasetini yönlendiren PASOK, bu tarihten itibaren aldığı seçim yenilgileriyle adeta siyaset sahnesinden silinmeye mecbur bırakıldı.

Yaklaşık bir yıl önce Le Figaro tarafından yapılan bir ankette, Sosyalist Parti’nin siyaset sahnesinden silineceğini düşünenlerin oranı yüzde 81 olarak kaydedildi. BVA kamuoyu araştırma şirketi tarafından değişik tarihlerde düzenlenen anketlerde de Sosyalist Parti’nin aşırı sol lider Melenchon’un gerisinde kalabileceğine işaret ediliyor.

"Boyun Eğmeyen Fransa"yı temsil eden ve sol ve aşırı solun değişik tonlarını birleştirmeyi başaran Melenchon, yüzde 10’dan fazla oy oranıyla Sosyalist Parti’nin korkulu rüyası haline geldi. Orleans Üniversitesi Çağdaş Tarih Profesörü Jean Garrigues, bu durumun Fransa’da 1970’lerden sonra bir ilk olduğunun altını çiziyor. Garrigues mevcut durumu, “Aşırı sol bir adayın Fransa’da Sosyalist Parti adayını anketlerde geride bırakması yeni bir durum ve Sosyalist Parti için endişe yaratacak bir gelişme. Macron’un hareketine katılıp yarışa girecek bir sosyalist tabandan söz ediliyor. Burada en büyük fark, Macron’un sosyalist bir aday olarak yarışmayacağıdır. Yani sol seçmen sol adına adaylığını koymayan birini destekleyecek. Son gelişmeler sol seçmenin Melenchon’dan ziyade Macron’a doğru yöneleceğine işaret ediyor.” şeklinde ifade ediyor.

Bu noktada Fransız solu için Yunanistan modeli yakıştırması kaçınılmaz hale geliyor. Sosyalist Parti’nin PASOK’a dönüşmesi ve Melenchon’dan bir Çipras çıkarmak, son dönemde Fransız siyasetinin ciddiyetle üzerinde durduğu ihtimaller.

Sol seçmenin yöneleceği Macron’un kazanması ise, tarihi anlaşmazlıklar ve kurumsal çatışmalar yaşayan iki cephe arasından sessizce sıyrılıp hem sola hem de Fransa siyasetine yeni bir model kazandıracağı anlamına geliyor.

Son olarak, solun kendini yeniden tanımladığı, değişen dünyada yeni yerini aradığı bir dönemde Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri büyük sürprizler vadediyor. Fransa’daki seçimler AB’nin geleceği açısından da oldukça kritik. Fransız solunun alacağı sonuçlar, bu yıl Almanya’da yapılacak seçimlere de büyük etki edecek.

209 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın