• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis

Paris'teki tüneller hiçbir yerde yok. Kilometrelerce uzanan maden tünelleri var.

Paris'in temellerinde 300 kilometreyi aşkın taşocağı tüneli dolanıyor. Neredeyse hepsine giriş yasaklanmış. Ancak partiler yine de yapılıyor.

19-10-2017
Medyaparis Haber Merkezi

Paris'te yeraltı mezar tünellerinde Temmuz 2017'de yaşları 16-17 olan iki genç, 3 gün boyunca kaybolmuş özel eğitimli köpeklerle bulunabilmişti.

Paris'in altında uzunluğu 250 kilometreye ulaşan bir tünel ağı bulunuyor.

Paris Kent Deneyi grubunun gizliliklerine takıntı derecesinde düşkün üyeleri, son 30 yılı Fransa başkentinin altındaki tünellerde gizli kapaklı sanat etkinlikleri düzenleyerek geçirdi. Yetkililerden ne izin ne de destek beklediklerini söylüyorlar. Kaldırımda gergin bir şekilde bekliyoruz. Gelen geçen herkesi çaktırmadan süzmeye çalışırken, göze batmadığımızı umuyoruz.

Haftalar süren pazarlıklardan sonra gizemli Fransız sanat kollektifi Les UX'in temsilcileriyle, Paris'in güneyindeki bir belediyenin önünde randevumuz var. Pazar akşamı geç bir saat ama sokak hala epey kalabalık.Sonunda kırmızı beresi ile küçük sırt çantası hariç tepeden tırnağa siyahlar giymiş genç bir adam çarpıyor gözüme. Biraz duraksıyor, sonra onu izlememiz için bize işaret ediyor. İstikamet yeraltı mezarlıkları, Paris'in kaldırımları altında uzanan tüneller.

Birkaç dakika sonra Tristan (tabii gerçek adı bu değil) ve iki arkadaşı bir rögarın ağır çelik kapağını kaldırıyor. "Çabuk, çabuk," diyor Tristan, "Polis gelmeden."Ucu bucağı görünmeyen kara deliğe bir göz atıp, temkini adımlarla paslı merdivene basıyor ve aşağı inmeye başlıyorum.

Birkaç merdivenden daha inip, dibe ulaşıyoruz. Etrafta sıçan olmadığını fark edince rahat bir nefes alıyorum. Sıçanların indiğinden daha da derinlere inmişiz. Ama göz gözü görmüyor ve her yer ıslak.Sular bileklerime kadar çıkıyor; ayakkabılarım sırılsıklam. Tristan lastik çizmeleriyle suları sıçratarak önümüzden giderken gülüyor.Telefonumdaki ışığı kullanarak onu izlemek için elimizden geleni yapıyoruz. Duvarlarda yer yer renkli grafitiler ve hain bakışlı bir kedinin tablosu var.Birkaç dakika sonra kuru, açık bir alana varıyoruz. İşte duvarlarında girift oymalar olan bu alanda nihayet oturup, gizemli yol arkadaşlarımıza sorularımızı sormaya başlıyoruz.

Tristan normalde yasak olan yerlere girmekten ayrı bir keyif aldığını söylüyor. Paris'in yeraltı mezarlıklarında dolanmayı seven bir "mezarlıksever"miş.Tristan kiliselerin çatılarına da tırmanıyor. "Bütün kent ayaklarının altında," diyor, "Özellikle geceleri manzara harika. Piknik için de ilginç bir yer."

UX farklı farklı insanları bir araya getiren gevşek bir yapılanma. Aralarında yalnızca sanatçılar değil, mühendisler, memurlar, avukatlar ve hatta bir savcı varmış. İlgi alanlarına göre farklı gruplara bölünüyorlar.Bu gruplardan biri, Fare Evi, yalnızca kadınlardan oluşuyormuş ve bir yerlere sızmakta ustaymışlar. Bir diğer grup, devletin ihmal ettiğini düşündükleri kültür varlıklarını gizli gizli restore ediyor.

La Mexicane de Perforation grubu yeraltında sinema festivalleri gibi etkinlikler düzenliyor. Bir seferinde Trocadero yakınlarındaki Palais de Chaillot'nun altında taşa koltuklar kazarak, koca bir sinema salonu yapmışlar.Paris'teki tüneller hiçbir yerde yok. Zaten kentin kendisi, binaların altından çıkarılan kireç taşından yapılma. Bu yüzden kilometrelerce uzanan maden tünelleri var.

Buna metro için, telefon şebekesi, kanalizasyon vs için kazılan tünelleri ekleyin, gün ışığı görmeden kenti boydan boya kat edebilirsiniz.UX'in kurucuları 1980'lerin başında, Paris'in Sol Yaka'sındaki bir lisede tanışmışlar. Önceleri, sırf yapabileceklerini kanıtlamak için, yeraltı tünellerini kullanarak müzelere ve anıtlara girmeyi seven bir avuç çocuktan ibaretmiş grup.

Video editörü Lazar Kuntsmann (tabii bu da takma ad) onlardan biriymiş. Şimdi grubun sözcüsü olan Kuntsmann "Büyüdükçe, yeryüzünde herkes kendi kariyerini kurdu." diye anlatıyor."İki önemli ilkemiz var. Birincisi, asla izin istemeyiz, yetkililere asla haber vermeyiz ne yapacağımızı. Ve tabii bir de asla maddi destek almayız."

UX'in en ünlü eylemlerinden biri, bundan altı yıl önce Fransa'nın en ünlü evlatlarının gömüldüğü Pantheon'da 19. yüzyıldan kalma bozuk bir saati onarmaktı.Grubun kurucu üyelerinden, gerçek bir saat ustası olan Jean Baptiste Viot öncülüğünde kurulan sekiz kişilik restorasyon ekibi, malzemelerin saklandığı bir dolabın arkasına gizli bir atelye kurmuş. Aylarca her gece çalışmışlar.

İşlerini bitirdikten sonra Pantheon'un müdürüne haber vermişler. Müdür önce minnettar kalsa da, onun patronları aynı fikirde olmamış. Saati parçalarına ayırıp, UX'e 43.800 euroluk tazminat davası açmaya kalkmışlar.Fransa'da kamuya ait binalara izinsiz girmek ya da onları onarmak suç sayılmadığı için dava düşmüş.Lazar Kuntsmann bu tepkiyi yetkililerin "utancına" bağlıyor.Kuntsmann'ın kendisi de bir seferinde Pantheon'da gece vakti bir tiyatro oyunu sergilemiş.
bbc


Taksi cumartesi sabahının içinden sessizce ilerliyor. Büyük caddeler sessiz; mağazalar kapalı. Fırının birinden taze ekmek kokusu geliyor. Işıklarda durduğumuzda belli belirsiz bir hareket dikkatimi çekiyor. Kaldırımdaki delikten mavi tulumlar içinde bir adam çıkıyor. Rastalı saçları omuzlarına dökülüyor ve bir kafa lambası var. Ardından elinde fener taşıyan genç bir kadın beliriyor. Uzun, ince bacaklarına çok kısa bir şort geçirmiş. Her ikisi de lastik botlar giymiş ve kabile insanları gibi bej rengi bir çamurla kaplanmışlar. Erkek, demir kapağı deliğin üzerine kapatıyor, kadının elini tutuyor ve yüzlerinde bir gülümsemeyle caddeden aşağıya koşuyorlar. 

Paris'in, yeraltının derinliklerindeki dünyası ile, bütün diğer şehirlerden daha güçlü ve farklı bir bağlantısı var. Bu dünya çok zengin. Paris'in atardamarları ve bağırsakları, yeryüzündeki en eski ve yoğun, metro ve kanalizasyon ağının bir parçası olan binlerce kilometrelik tüneller, bu zengin dünyanın yalnızca bir bölümü. Paris'in altında her türlü mekân var: Kanallar ve su depoları, kiliselerin altındaki mezarlıklar ve banka kasaları, gece kulübü ve sanat galerisi olarak kullanılan şarap mahzenleri... Bu mekânların en şaşırtıcısı ise carrières olarak adlandırılan, pek çok bölgenin, özellikle de şehrin güney kısımlarındaki semtlerin derinliklerinde dolambaçlı bir ağ halinde yayılan eski kireçtaşı ocakları. Bu mağara ve tüneller 19. yüzyılda, inşaatlarda kullanılacak taşları çıkarmak için kazıldı. Daha sonra çiftçiler burada mantar yetiştirdiler. Hatta bir dönem, yılda yüzlerce tona ulaştılar. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız direnişçiler yeraltında, bazı taşocaklarında saklandılar; Almanlar ise diğerlerinde sığınaklar inşa ettiler. Bugün tünellerde, bir başka gizli grup, üyeleri bazen şehrin altında günler ve geceler geçiren başıboş ve lidersiz bir topluluk dolanıyor. Bunlar cataphile'ler, Paris'in yeraltı âşıkları.

Madenlere girmek 1955 yılından beri yasak, bu yüzden cataphile'ler genellikle yerüstü dünyasından ve onun kurallarından kaçmak isteyen gençlerden oluşuyor. Eskiler bütün bunların, Paris başkaldırı geleneğinin punk kültürüyle beslendiği 70'ler ve 80'lerde başladığını söylüyor. O zamanlar aşağıya inmek daha kolaydı, çünkü çok daha fazla açık giriş yeri vardı. Bazı cataphile'ler taşocaklarına okullarının bodrumlarındaki unutulmuş kapılardan girebileceklerini, sonra da kemiklerle dolu tünellerde, ünlü katakomplarda emekleyerek ilerleyebileceklerini keşfetti. Cataphile'ler sadece kendilerinin bildiği bu mekânları parti düzenlemek, performanslarını sahnelemek, sanat yapmak ve uyuşturucu almak için kullanıyordu. Yeraltında özgürlük ve hatta anarşi hâkimdi.

Başlangıçta yerüstü dünyası pek bir şeyin farkında değildi. Ancak 80'lerin sonunda özel mülk sahipleri ve belediye, girişlerin büyük bölümünü kapattı. Özel bir polis birliği tünellerde devriye gezmeye başladı. Yine de cataphile'leri tamamen engellemeyi başaramadılar. O sabah bir rögardan çıkarken gördüğüm gençler cataphile'lerdendi. Belki orada bir randevu ayarlamışlardı. Taşocaklarını birlikte gezdiğim adamlardan bazıları müstakbel eşleri ile tünellerde tanışmışlar, birbirlerinin telefon numaralarını el feneri ışığında alıp vermişlerdi. Paris'in yeraltı dünyasının en iyi rehberlerinden bazıları cataphile'ler. Pek çok Parisli buranın varlığından neredeyse haberdar bile değil. Metroyla ilerlerken atalarının kemiklerinin üzerinden geçiyor olabileceklerini bilmiyorlar.

Louis adlı ateş dansçısı eski bir taşocağındaki eğlencede ateş saçıyor. Paris'in temellerinde 300 kilometreyi aşkın taşocağı tüneli dolanıyor. Neredeyse hepsine giriş yasaklanmış. Ancak partiler yine de yapılıyor.

Çok büyük ve tehlikelerle dolu bir yeraltı labirentinin üzerine yayılmış olan, ışıklarıyla ünlü şehre gece iniyor.

Eski opera binası olan Opéra Garnier'nin altında metronun yanı sıra bir de havuz var. 1860'larda bina inşa edilirken temel çukurunu basan suyu tutmak üzere oluşturulan bu havuzda opera çalışanlarının midyelerle beslediği iri balıklar yaşıyor.

Bir belediye müfettişi alttaki taşocağını incelemek için delikten iniyor. Tünellerde göçükler oluşabiliyor.

Fotoğraftaki öğrenci gibi içeriye izinsiz giren cataphile'ler, toprağa gömülü bu geçmişte, sadece işin heyecanı için geziniyorlar. Bazıları bu karmaşık yerin ayrıntılı haritalarını çıkarıyor.

Paris'in katakomplarında, düzgünce dizilmiş kafatası, kaval kemiği ve uyluk kemiği yığınlarının arkasında bir kemik karmaşası yatıyor. 18 ve 19. yüzyıllarda belediye, kalabalık mezarlıklardan milyonlarca iskeleti çıkarmış ve gece karanlığında onları eski taşocaklarına doldurmuştu.

Paris katakomplarında bulunan altı milyon kişi arasındaki ilk insanlardan bazılarının nerede yattıklarını gösteren yazıtın üzerinde kafatasları duruyor: Masumlar Mezarlığı. Paris'in merkezinde şimdi Les Halles olarak bilinen yerdeki bu mezarlık, 1786-1788 arasında boşaltıldı; neredeyse bin yıllık insan kalıntıları eski bir taşocağına atıldı. Çok geçmeden bunu başka mezarlıklardan alınan kemikler izledi. Fransa'nın aralarında Rabelais ve Robespierre'in de bulunduğu büyük aydınlarından bazılarının bu muazzam kemik deposunda yattığı tahmin ediliyor.

Belediye müfettişi Xavier Duthil, taşocaklarında çalışanlar tarafından 1800'lerin başında yapılan bir kireçtaşı sütununu kontrol ediyor. Eğer bugün taşıma gücünü yitirirse, bir tavandan çok daha fazlası çökecek demektir.

Île de la Cité'de bulunan Notre Dame'ın önünde sunulan bir gösteride kıvılcımlar uçuşuyor. 12. yüzyılda yapılan katedralin bazı kireçtaşı blokları Sol Yaka'daki taşocaklarından alınmış. "Taşocaklarının tarihi, bir kentin tarihidir" diyor arkeolog Marc Viré.
Birçok Parisli 18. Arrondisement'daki Lamarck-Caulaincourt gibi metro istasyonları aracılığıyla her gün yeraltına iniyor. Daha derin bir yeraltı deneyimi yaşamak isteyen turistler yürüyüş turlarından birine katılıp arada bir "hayalet" istasyona uğrayabiliyorlar.
Cumartesi gecesinin teri ve ritmi Saint-Germain-des-Prés'deki Chez Georges'un kemerli tavanlı mahzenini dolduruyor. Yerin üstündeki alanın kısıtlı olması nedeniyle pek çok kulüp ve restoran aşağıya doğru genişliyor. İnsanlar bir zamanlar şarapların tutulduğu bu mekânlarda toplanıyor.
 Nazi işgali altındaki Paris'in yeraltında geçen kitap, tarihi -tünellerde saklanan direnişçiler- ve halk masallarını -yeşil yeraltı şeytanı- birleştiriyor.
Üzerinden geçen metronun cılız gümbürtüsüyle, Paris'in altındaki terk edilmiş taşocağı tünellerinden birinde, Yalnız adıyla tanınan ressam başyapıtının son fırça darbelerini tamamlıyor: İsviçreli sanatçı Arnold Böcklin'in "Ölüler Adası" tablosundan esinlenen bir duvar resmi. Taşocaklarına girmek yasak olduğu için, Yalnız gibi cataphile'ler takma ad kullanmayı tercih ediyor. Resmini tamamlaması bir yıldan fazla sürmüş. Taşocaklarında toplam 2 bin 500 saat geçirdiğini tahmin ediyor.
Bir bulvardan inen günışığı, yapım emrini 1802'de Napolyon'un verdiği Saint-Martin Kanalı'nda sualtı kurtarma tatbikatı yapan itfaiyecilere vuruyor. Bastille yakınlarında Seine Nehri'nden çıkan kanal, Paris'in kuzey ucuna uzanıyor.
Cataphile'lerden Yopie ve Dominique, suyla dolmuş bir taşocağında tüple dalış yaptıktan sonra, terk edilmiş bir tren yolu tünelinden yukarıya çıkıyorlar. Pek çok arkadaşları gibi onlar da, yerin altındaki özgürlüğü seviyor. "Yerin üstünde çok fazla kural var," diyor Yopie. "Burada istediğimiz şeyi yapıyoruz. Bu başka nerede mümkün?"

 Neil Shea 




Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın