• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • https://www.facebook.com/medyaparis
  • https://twitter.com/medyaparis
Paris ve civarında bazı Camilerde Kur'an-ı Kerim mukabelerine başlanıldı.
 Paris ve civarında Camilerde Kur'an-ı Kerim mukabelerine başlanıldı.

Mukabele, bir kıra'et olayıdır. Allah'ın Kur'an çerçevesindeki mesajlarının sunuluş ve takdim şeklidir. Vahyin, en etkili tebliğ metodudur. Çünkü murad-ı ilahî, kendi özel kalıplarıyla ve eksiksiz olarak aktarılacaktır insanlığa. Tabii ki, sadece ona has olan tecvit ve elhân unsurlarıyla birlikte icra edilirse!..

MUKABELENİN KAYNAĞI

Mukabele, daha basit ifadesiyle:

Kur'an hafızlarının camide ya da bir başka temiz yerde, cemaata karşı oturup Kur'an okumaları olayıdır. Kaynağı da; Hazreti Fatıma (radıyallahu anha) validemizden rivayet edilen şu hadistir:

Babam Nebî (aleyhisselam), bana gizlice şöyle söyledi: "Her sene Cibril, Kur'an-ı benimle bir kere mukabele ederdi. Bu sene iki defa mukabele eyledi. Öyle sanıyorum ki (kızım) ecelim yaklaşmıştır." (1)

Mukabele, "arz" ve "tebliğ" manasına da geliyor. Kur'an-ı Kerim, Rasûl-i Ekrem'e ayet ayet nazil olurdu. Her nazil olan ayetin yeri ve hangi sürenin neresine yazılacağı, Cibrîl tarafından bildirilirdi.Rasûl-i Ekrem ise Vahiy katiplerine bu suretle yazdırır ve hafızlar da bu tertib üzere hıfzederlerdi. İşte, böyle özel bir dikkat ile ezberlenen ve yazılan Kur'an-ı Mübin, her sene Ramazan ayında Cibril ile Rasûl-i Ekrem mülakî olarak müdârese ve tekrar (müzakere) edilmek suretiyle takrîr edilirdi. (3)

Demek ki Mukabele, Kur'an-ı ve manalarını okumak; öğrenmek ve bu işin dersini, müzakeresini ve mütalaasını gerçekleştirmek için oturum ve mülakat yapmak manalarına da gelmektedir.

Prof. Dr. Ali Osman Yüksel


Ramazan-ı Şerif, Kur’ân-ı Hakîmin dünya semasına indirildiği aydır. Kur’ân’ın bize gönderildiği bu mübarek ayda, o semâvî hitabı en güzel şekilde karşılamak için Ramazan-ı Şerifte oruç tutmak emredilmiştir.

Bu ayda, nefsin kötü arzularından ve dünyevi boş işlerden yüz çevirerek, yemeği içmeyi terk ederek insan âdeta meleklere benzemektedir. Bu vaziyette Kur’ân’ı yeni nâzil oluyor gibi okur ve dinler.

Ramazan-ı Şerifte İslâm âlemi bir mescid hükmüne geçer. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o büyük mescidin her tarafında Kur’an’ı bütün yeryüzüne işittiriyorlar. Her Ramazan, “Ramazan ayı, kendisinde Kur’ân’ın indirildiği aydır.” (Bakara, 2/185) âyetini, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor; Ramazan Ayı’nın “Kur’ân Ayı” olduğunu ispat ediyor. O büyük İslam cemaati ya Kur’an’ı okumakla veya dinlemekle vakitlerini değerlendirirler.

İşte, bütün İslam âleminin, yeryüzünü büyük bir mescid haline getirip ibadet ettiği böyle bir zaman diliminde, nefsinin kötü arzularına tabi olarak, yemek içmekle o nuranî vazifeden çıkmak ne kadar çirkin olduğunu şu misalle daha iyi anlayabiliriz:

Camide herkesin namaz kıldığı esnada, birisinin namaz kılmak yerine oyun oynaması, okunan Kur’anı dinlemek yerine şarkı söylemesi ne kadar büyük bir hürmetsizlikse, aynen öyle de bütün İslam âleminin oruçla ve Kur’an’la meşgul olduğu bir zamanda yemek-içmek ve orucu bozan diğer şeyleri yapmak da Kur’an’a ve ibadet edenlere karşı o kadar büyük bir hürmetsizliktir.

  
871 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın